Yaşım, yaşlılık bilgisi kitaplarında yaşlılık tanımı için kullanılan sınırı aştı. “Belirli bir yaştan sonra artık kızamık olunmuyor” dedirten sınır. Yazdıklarımı bizden sonraki yaşlı kuşakları için dile getirdiğimi bilmenizi isterim. “İnsanoğlu gençliğinde yaşlılığa ömür saklamalı” denir. Gençler “yaşlılığa ömür saklamayı” bilmiyorlar. Toplumumuzda insanlar yaşlılığı öğrenmeden yaşlanıyorlar.
Normal yaşlanma terimi ile zamanın geçişine bağlı olarak, hastalık söz konusu olmaksızın ortaya çıkan anatomik yapı ve fizyolojik işlev değişiklikleri tanımlanmaktadır. Biyolojik yaşlılık yumurtanın döllenmesiyle başlar. Tüm yaşam boyu süren bir olgudur. Sosyal yaşlılık ise kültürel duruma ve sosyal özelliklere göre toplumdan topluma değişen “yaşlılık” tanımıdır. Modern tanımda kişinin aktif çalışma dönemini tamamlayarak, sosyal güvence sisteminin katkısıyla ya da biriktirimleriyle yaşadığı dönemin adıdır. Kronolojik yaşlılık geçen zamana göre bir yıllık birimler esas alınarak yapılan yaşlılık tanımını belirtir. Toplumda bunun karşılığı “yaş” tır.
Zaman yaşlılığın en önemli belirleyicisidir. Bu sözü çoğu kişiye “herhalde yani!” dedirteceğini bilerek söylüyorum. Zaman yaşlanmayı ve yaşlılığı birçok açıdan etkiler, çok az kişi bu etkilenim sürecinin farkındadır: Erişkin ölümlülüğü zamana bağlı olarak değişir. “Beklenen yaşam süresi” giderek uzamaktadır. Bu ölçüt belirli bir yaştaki kişilerin kaç yaşına kadar yaşayabileceğinin önceden tahmini esasına dayanır. Toplumun yaşlılık oranını belirlemez. Ancak uzadıkça daha ileri yaşlara ulaşan kişi sayısında artım olacağını gösterir.
Ayrıca yaşlanmada zamansal değişiklikler de olur. Yaşlanmadaki zamansal değişimin nedenleri biyolojik yaşlanma süreci, çevresel etmenlerdeki nicelik ve nitelik değişimi, ardışık etkilenimlerin toplamsal sonucu olarak sıralanabilir. Bu farklı “yaş kohortlarının” farklı biçimde örselendiği anlamına gelir. Kohort terimi belirli dönemde birlikte askere alınmış olanların aralarında kullandığı “tertip” terimiyle özdeş sayılabilir. Belirli tarihte doğmuş olanların oluşturduğu grupların etkilenme dereceleri farklıdır. Siz fark etmeseniz, politikacılar da inkâr etse bile bu sene doğanlarla geçen sene doğanların yaşlanma süreçleri ve yaşlılıkları farklıdır.
Sağlıklı bir yaşlıda da çevresel kirleticileri zehirsizleştirme ve uzaklaştırma kapasitesinde azalma olur. Organ işlevleri, telafi edici yedekler ve yenilenme süreci yavaşlamıştır. Yaşlı kişiler ayrıca geçmişlerindeki mesleki ve çevresel etkilenimle özürlüdürler. Yaşlanma ile birlikte çevresel kimyasallara verilen yanıt da oldukça önemli değişikliklere uğrar. Bunları göğüsleyebilme sınırı daralır. Yaşlılar çevredeki her türlü kirletici ve sosyal strese daha duyarlı olduklarından daha büyük oranda etkilenirler. Bu etki hem süreğen etki hem de birikim etkisi olarak önemli boyutta olabilir. Olağan koşullarda normal işlevlerini sürdürüyor görünseler bile çevresel streslere uyum gösterebilme yetenekleri azalmaktadır.
Yaşlılar bulaşıcı hastalıklara kolayca yakalanmakta, onlardan daha büyük oranda etkilenmekte, sıcak ve soğuk stresine daha az dayanabilmekte, verilen ilaçların olumsuz etki riskleri artmaktadır… Birçok araştırmacıya göre merkez sinir sistemi üzerinde çevresel etkilenim yıllar yılı gizli kalmakta, ancak yaşlanma süreci merkez sinir sisteminin işlevsel yedek kapasitesini kısıtladıktan sonra belirgin hastalık olarak farkına varılmaktadır.
J.Swift “herkes uzun yaşamayı ister, ancak kimse yaşlanmayı istemez” der. Yaşlılığı geciktirme ve yaşamı uzatma içgüdüsü istismara açık bir pazar oluşturmakta, sunulan seçenekler sorunları azaltmaktan çok ağırlaştırmaktadır. Ömrü uzatma, gençleştirme, ağrılarını giderme, hastalıklarını sağaltma savlarıyla sömürülen yaşlıları korumak için çaba gösterilmemektedir. Yaşlılar için kurulan bakımevlerinin onların toplumdan soyutlandığı, itilip kakıldığı depolara dönüşmesini engelleyecek denetim düzengeleri yetersizdir.
Benim “tertipler” için fazla beklentim yok. Bizden sonrakileri “yaşlanma istismarcılarından” koruyacak önlemler alınmalıdır.