COVİD-19 VE ÇEVRE: DOĞRUDAN VE DOLAYLI BOYUTLARIYLA/Çağatay Güler

Küresel Covid-19 salgının çevre ve çevre sağlığı etkilerinin çok önemli olmasına karşın üzerinde çok az duruldu. Çevre canlının dışındaki her şeydir. Genellikle biyolojik, fizikojeokimyasal ve sosyal çevre olmak üzere üç temel bileşene ayrıldığı varsayılır. Bu bileşenler birbirinden bağımsız ve yalıtılmış değil karşılıklı etkileşim halindedir. Covid-19 salgını bir çevre olayıdır, doğrudan ve dolaylı çevresel etkiler de yol açmıştır. Salgın sonrası da çevresel etkileşim sürecektir. Bu yazı söz konusu bağlantılarla ilgili bir ön derlemedir.  İki yüze yakın kaynaktan yapılan derlemede okuma kolaylığı sağlamak üzere kaynak numaraları çıkarılmıştır. Kendi ileri çalışmaları için gerekli görenler site editörüne yazarak kaynak yerleşimli biçimini isteyebilirler. Bu kaynaklara kullanış sırasına göre son biçimi verilmemiş olacaktır.

Çevre tartışmasından önce süreç kısaca özetlemek yararlı olabilir:

Yıllar önce tıp fakültesinde öğrenci iken diğer üniversitelerde emekli olan hocaların emeklilik konuşmalarını dinleme geleneğimiz vardı. Çiçek hastalığının artık yeryüzünden kalktığına bu nedenle çiçek aşısının kaldırılmasına karar verildiği dönemlerde böyle bir konuşmayı dinlemeye gitmiştik. Adını anımsayamadığım hocamız sorduğu sorulardan “çok gururlandığımız” kanısına varmış, şunları söylemişti:

-Mikroplar bu dünyada bizden milyonlarca yıl daha deneyimli. Onlar bir şekilde başlarının çaresine bakarak yine karşınıza çıkabilir. Sakın gevşeyip, rehavete kapılmayın. Hiçbir zaman insanları koruma sorumluluğundan kurtulamayacaksınız…

Çok genç ve deneyimsizdik, o zaman söylediklerini gereksiz bir endişe olarak değerlendirmiştik. Yıllar sonra baskılanmış, denetim altına alınmış olan hastalıkların “başkaldırdığını”, hastalık yapmayan etkenlerin hastalık yapar, salgınlar hatta uluslararası salgınlar yapabilir hale geldiğini gördükçe söylediklerini daha iyi anlıyorum.

Aslında yeni çıkan ve başkaldıran hastalıklar doğrudan ve dolaylı olarak yıllardır toplum gündemine taşımaya çalıştığımız küresel değişikliklerle ilişkilidir.

Küresel HIV salgını; verem ve dirençli türlerinin, frenginin yeniden yaygınlaşmaya başlaması; Ebola virüs, Hanta virüs, Borelia burgdorferi (lyme hastalığı), Lejyoner hastalığı vb. örnek verilebilir. Bu hastalıkların bazıları eskiden çok büyük sorunken büyük çabalarla önemini yitirmiş olan hastalıklardır. Günümüzde yeniden sorun haline gelebilmektedir. Sözgelimi yüzyıllarca önce ortadan kalkan Dank ateşi Aedes albopictus gibi taşıyıcı sivrisineklerin yayılmasıyla ilişkilendirmektedir.

  1. yüzyılın sonunda H.G.Wells tarafından yazılmış bir kitap olan “Dünyalar Savaşı”, 1938’de Orson Welles tarafından radyoda sesli olarak canlandırıldığında ABD’de halkta büyük paniğe sebep olmuştu. 1953 yılında filme de alınan konu, 2005 yılında Steven Spielberg tarafından yeniden çekildi. Film, insanlığın dünya dışı istilacılara karşı çaresiz kaldığı, örgütlü bir karşılık veremediği ve filmdeki ifadesiyle uzaylıların “bizim kurtçuklarla oynadığımız gibi”, kitaptaki ifadesiyle “bizim karıncalarla oynadığımız gibi” bizlerle oynamakta olduğu bir sürecin filmi. Başka dünyadan gelenler bize, bizim kendi dünyamızdaki diğer canlılara yaptıklarımızı yapabilecek güçteler ve yapmaya başlıyorlar. Ama sonunda dünyamızdaki bir minicanlı (mikroorganizma) türü onların hakkından gelip bizi kurtarıyor…

Günümüzdeki küresel salgını virüs nedenli bir salgın. Toplumumuzda yerleşik “mikrop” kavramından farklı. Virüs etkenli. Basit bir anlatımla virüsler bakterilerden çok küçük, onların içinde üreyip onları da “hastalandırabilecek” boyutta. “Mikroplar” için de “mikrop” sayılır… Hızla çoğalıyor, çok kolay nitelik değiştirebiliyor, bu değişim etkilerini artırıcı ya da azaltıcı yönde olabiliyor…

 

COVD-19

2019 Koronavirüs hastalığı (COVID-19) salgını ilk olarak 2019 yılı Aralık ayı sonunda Çin’in Wuhan kentindeki balık pazarında ortaya çıktı. Aralık 2019’da Wuhan’da çıkan hastalık salgınının binlerce insanı öldüreceği, uluslararası salgına dönüşebileceği yönündeki görüşler kimilerince bir felaket tellallığı olarak görülmüştü.

 

Dr. Li Wenliang

Burada bir doktoru, garip etkileri olan yeni bir virüsten bir şekilde haberdar olmamızı sağlayan Dr. Li Wenliang’i anımsamamız gerek. Dr. Li Wenliang (12 Ekim 1986 – 7 Şubat 2020). Salgının duyulmasından hemen sonra hakkında soruşturma açılan Dr. Li Wenliang. Hubei Eyaletinin başkenti Wuhan Merkez hastanesinde çalışan bir göz hastalıkları uzmanıydı. Çevrimiçi olarak diğer hastanelerdeki hekimleri, başvuran kimi zatürree hastaları olduğu, bir salgının söz konusu olabileceği ve kontrolden çıkabileceği konusunda bilgilendirdi. Daha işin başında “bir salgının söz konusu olabileceği ve kontrolden çıkabileceği” konusunda uyarıyordu. Arkasından diğer doktorlar da benzeri hastalık bildirimleriyle kendisine dönüş yapıyordu: “Şiddetli İveğen Solunum Sendromu” (SARS) salgını vardı. Li Wenliang bu yanıtları da hastanedeki çalışma arkadaşlarına iletti. Bu süreç kamuoyunun durumdan haberdar olmasına yetmişti. Yetkili makamlarca muhbir olarak yaftalandı. Ocak ayı başında Wuhan emniyet makamlarınca “inernette doğrulanmamış SARS salgını ile ilgili açıklama yaptığı” gerekçesiyle geceyarısı ifadeye çağrıldı ve resmen kınama cezası verildi. Hem tıbbi hem de emniyet makamlarının anacı ona “iddiaların asılsız ve yasadışı olduğuna” yönelik bir belge imzalatmaktı. Süreç devam ederken vakaların SARS değil yeni bir Korona virüs etkenli SARS-CoV-2 olduğu anlaşıldı.

Ne yazık ki glokom tedavisi için gelen bir taşıyıcıdan ona da virüs bulaşmış ve hastalanmıştı. Tıpta etken bulaştığı halde kendisi hastalık belirtisi vermeyen, fakat çevreye bulaştırabilen kişilere taşıyıcı (portör) denir. İyileşme mücadelesini sürdürürken, açıklamalar da yaptı. “Keşke salgın konusunda toplum daha önce bilgilendirilseydi” dedi. Çin gazetesi The Southern Metropolis Daily’ye yaptığı bir açıklama da, “İyileştikten sonra yine de ön cepheye dönmek istiyorum” dedi. “Salgın hala yayılıyor ve firar etmek istemiyorum” (10)

Durumu giderek ağırlaştı ve 7 şubatta, 33 yaşında yaşamını yitirdi. Öldüğünde eşiyle ikinci çocuklarını bekliyorlardı. Ona yapılanlardan haberdar olan kamuoyu nazarında Li kahramanlaştı. Ölümü toplumda yaygın bir üzüntü ve tepki yarattı. Wuhan merkez şehir hastanesi yaptığı açıklamada “onun yeni korona virüs zatürresi salgınıyla savaşırken bulaşma talihsizliğine uğradığını, tüm çabalara rağmen kurtarılamadığını” belirterek “derin bir pişmanlık duygusuyla başsağlığı dilediklerini” belirtiyordu. Hastanenin bu açıklamasına karşı bir yorumcu şöyle diyordu: “Söylentiden ibaret olduğu iddia edilen o hastalıktan söz eden doktoru unutmayacağız” dedi. “Başka ne yapabiliriz? Elimizden gelen tek şey unutmamak…” Başlangıçta doğru dürüst açıklama yapılmayan, giderek büyük bir afete dönüşen salgın başlangıcında Dr. Li’ye yapılanlar kamuoyunu kızdırmış ve önemli bir simge haline gelmişti. Bu 11 milyonluk bir kentten dalga dalga yayılan bir tepkiydi. Kimileri ölüm haberinin bile tepkileri önleyebilmek için gece yarılarına kadar sarkıtıldığı kanısındaydı.

Bu arada resmi soruşturma da tamamlanmış olayın bir tıbbi iletişim ve değerlendirme süreci olduğu, herhangi bir bilgi sızdırma çabasının olmadığı anlaşılmıştı. Çin Komünist Partisi ailesine resmi olarak “ciddi bir özür” sunarak “kınama cezasını” iptal etti. Haziran ayının ilk günlerine gelindiğinde “muhbir hastanesi” olarak suçlanmış olan Wuhan hastanesinden beş doktor daha COVID-19’dan öldü. Virüsün bulaştığı doktor, hemşire ve sağlık çalışanı sayısının çok yüksek olabileceği anlaşılmıştı. Bu duruma dikkat çeken bir uzman tek bir hastanın 14 sağlık çalışanına hastalık bulaştırdığını dile getiriyordu ilk kez.

 

Ve salgın…

Reşat Nuri Güntekin yıllar önce, Acımak adlı romanında şöyle der:

‘Fakat nereye? İstanbul öyle bir hale gelmiş ki sokakta kaldırımların üstünde yatıp ölsen: “Acep insan açlığından nasıl ölürmüş hele bir seyredelim!” diye etrafına bir yığın ahali birikecek…’

Onun saptadığı durum cep telefonlarının dünyasında çok daha büyük boyut kazandı. Herkes başkasının başına geleni görüntülemekle yetiniyor artık. Politik olarak ülkelerin ve toplumların başka ülke ve toplumlara yaklaşımı farklı değil. Bir de baktık ki herkes birbirinin ayna görüntüsü.

Kimi kaynaklara göre diğer ülkelerdeki çoğu kişi ülkeler Wuhan’daki talihsiz insanları pencereden seyredeceğini sanıyordu ya da olayın kendileri için salt birkaç cep telefonu görüntüsü ve birkaç videodan ibaret olacağını. Oysa Dünya Sağlık Örgütü bir süre duraksasa da birkaç hafta içinde uluslararası halk sağlığı acil durum olarak ilan etti ve süreç hızla gelişti. Mart ayında Avrupa ve Kuzey Amerika’da korona virüs enfeksiyonlarının sayısı katlanarak artarken, kötüleşen bir küresel salgını (pandemiyi) önlemek için kısıtlayıcı halk sağlığı önlemlerinin alınması istendi. İlk olarak İtalya’da ve daha sonra dünyanın birçok ülkesinde hızla art arda verilen zorunlu “evde kalma” kararları birbirini izlemeye başladı.

DSÖ 6 Eylül 2020 itibariyle virüsün 216 ülke, bölge ya da yöreye yayılan virüsün 26 763 217 vakada doğrulanırken 876 616 kişinin ölümüne neden olduğunu açıklıyordu.

Şu anda binlerce insan yaşamını yitirmiş, milyonu aşkın insan hastalığa yakalanmış şu ya da bu derecede örselenmiş durumda. Salgının sağlık boyutu artık yadsınamayacak biçimde kişi ve toplum belleğinde yer etti. Salgının çevre, çevre sağlığı ve ekolojik etkileri ise yeterince algılanmadığı gibi bazı boyutlarının farkına bile varılamadı. Bu etkilerin toplu olarak gözden geçirilmesi salgın sonrasına yönelik önlemler ya da hiç olmamasını dilediğimiz sonraki afetler açısından yol gösterici olacaktır.

Küresel Covid-19 salgını çevrenin biyolojik, fizikojeokimyasal ve sosyal çevre boyutlarını da doğrudan ya da dolaylı olarak önemli ölçüde etkilemiştir. Bu etkilerin bir bölümü virüse karşı alınan önlemler bir bölümü de ekonominin yavaşlaması ile bağlantılıdır. Etkilerin bazıları olumlu görünürken rasgele dezenfektan kullanımı: çevresel atık yükünün artması, atık giderim işlemlerinin zorlanması hatta kimi zaman yetersiz kalması başlıca olmak olumsuz etkileri; hava kirliliği ve sera gazı salımlarının (emisyonlarının) azalması gibi olumlu görünen bazı etkileri kimilerince olumlu bir gelişme gibi gündeme taşınmıştır.

Kathleen ve arkadaşlarına göre  “Küresel COVID-19 salgını bir sağlık krizi, ekonomik kriz ve adalet krizidir. Aynı zamanda devam eden, altta yatan sosyal krizleri de gün ışığına çıkardı” demektedir. Bu söz Wirchov’dan beri tüm halk sağlığı afetleri için yapılmış olan temel saptamadır. Aynı kaynak enerjiye bağlı dört etkiyi örnek vermektedir: Birincisi enerji yetersizliğine bağlı temel sağlık hizmetleri aksamasıdır. İkincisi enerji üretmeye yönelik çevre kirliliğidir. Salgın kimi toplum kesimlerinin bunlara karşı savunmasızlığını daha da artırmıştır. Üçüncüsü enerjinin bir tüketim malı olarak düzenlendiği için enerji bağımlı refah ögelerine erişimin zorlaşmasıdır. Covid-19 nedenli iş ve gelir kayıpları başta gelen etkenlerdir. Dördüncüsü ise Covid-19 afetinin enerji ile ilgili karar süreçlerinin gözden kaçırılmasına, kurumsal çıkarları önceleyen adaletsizliklere olanak vermesidir. Bu etkiler birçok çevresel etkilenimde temel etken olarak ortaya çıkacaktır. Bireysel ve ticari çıkar öncelikli çevresel saldırganlık artımı birçok sonuçta geçerli olacaktır.

Kimi çevre kirliliği göstergelerinin az da olsa iyileşme göstermesi çok kişiyi umutlandırdı. Ulaşım kısıtlaması, hareketliliğin azalması, sosyal ve ekonomik etkinliklerin büyük ölçüde yavaşlaması nedeniyle su kirliliğinde ve hava kalitesinde iyileşme görülmüştür.

Sera gazlarının azalımı çok kimseyi umutlandırdı. Acaba doğa sıfırlama düğmesine basıp kendi olağan sürecine mi dönecek, insanoğlunun açtığı yaraları saracak mıydı? Tabii ki, küresel bir sağlık krizi sera gazı salımlarından azaltmanın cevabı değildir, ancak bu fenomen bize insan faaliyetinin gezegen üzerindeki etkisini – nasıl seyahat ettiğimiz de dahil olmak üzere – daha iyi anlamamıza neden olmalıdır.

Bu küresel salgının kanıtladığı en önemli olay çevresel nedenlere bağlı küresel salgınlara uluslararası toplumun hazırlıklı olmadığıdır. İkinci saptama ekonomik sonuçlara yol açabilecek ya da uluslararası boyut kazanabilecek salgın ihbarlarının zamanında yapılmayacağıdır. Buna uluslararası kurumlar da dahildir. Resmi açıklama ve gerçek durum çelişkisi, saydamlık sorunu geri kalmış ve gelişmekte olan toplumlarda daha yoğun tartışma konusu olacak; salgınla baş etme krizi haline dönüşebilecektir.

Geç bildirimleri önlemeye yönelik olarak yansız bir uluslararası izleme sisteminin kurulması, küresel sağlık krizlerine yol açan yaklaşımların yaptırıma bağlanması, laboratuvar araştırmalarına yönelik uluslararası standartların korunması gelecekte bu tip afetler açısından zorunludur.

 

Koruyucu önlemler

Virüsün kişiden kişiye doğrudan temas; öksürük, hapşırık ve konuşma sırasındaki damlacıklar aracılığı ile bulaştığı anlaşılmıştı. Bu nedenle yapılan önerilerin başında kişiler arasında mesafe bırakılması, maske ve el yıkama geliyordu.

Koruyucu önlemlerle ilgili kampanyalar bazı kesimlerde bu uygulamaların salt covid-19 önlemi olduğu düşüncesi oluştursa da, Covid-19 küresel salgınından çok önce, bir küresel salgın durumunda sağlık yetkililerine önerilmesi beklenen önlemler karantina ve sosyal mesafeyi içeriyordu. El yıkama zaten halk sağlığının temel eğitim konularından biridir. Birleşmiş Milletler bir afet durumunda kurduğu sahra hastanelerinin çevresine taşınabilir, basit kurulumlu el yıkama musluklarını da yerleştirir. Cumhuriyet kurulduğundan beri örgün eğitim ve yetişkin eğitiminde en önemli eğitim konuları arasında “el yıkama” gelmiştir. Gelişmiş ülkeler kentlerinde içme suyu için olanlar gibi el yıkama musluğu tabelaları vardır.

Hijyen eğitimlerinin yanı sıra önerilen el yıkama vb. uygulamaların alt yapısının da geliştirilmesi zorunludur. Sözgelimi kalabalık kent bölgelerde el yıkama olanaklarının artırılması, kamuya açık tuvaletlerinin temizlik ve el yıkama altyapısının düzeltilmesi de gereklidir.

Temizlik, dezenfeksiyon ve canlıkıran- dezenfektan karışıklığı

Bu salgının en olumsuz halk sağlığı etkilerinden biri dezenfeksiyon uygulamasının ve bu amaçla kullanılan kimyasal maddelerin (dezenfektan) salgında öncelikli ve iyi bir seçenekmiş gibi gündeme getirilmesidir. Gerçek bir ticari başarı sayılabilecek bu durum gerçek bir halk sağlığı olumsuzluğudur. Halk sağlığı açısından el dezenfeksiyonu “su ve sabun yokluğunda ve bu yokluğun çaresizliğinde” başvurulabilecek maddelerdir. Su ve sabun bulunur bulunmaz eller dezenfektan kalıntılarından temizlenmelidir.

Tıpta nesnelerin hastalık yapan mikroplardan arındırılmasına dezenfeksiyon, hastalık yapsın yapmasın bütün minicanlılardan arındırılmasına sterilizasyon denir. Bu uygulamalar çok özel durumlarda başvurulan; alanda, hastane dışı uygulamalarda hemen hiç yeri olmayan tekniklerdir. Ancak klinik uygulamalarda başvurulması, pahalı olmaları sağlık bilinci yetersiz toplumlarda “daha iyi” kabul edilmesine yol açar.

Son zamanlarda, SARS-CoV-2 virüsünü yok etmek için yollara, ticari alanlara ve yerleşim alanlarına, iş yerlerine büyük miktarda dezenfektan uygulanmaktadır. Dezenfektanların bu kadar yoğun kullanımı, hedeflenmemiş faydalı türleri öldürebilir ve bu da ekolojik dengesizlik yaratarak daha tehlikeli sonuçlara neden olabilir.

Çin, SARS-CoV-2 virüsünün atık su yoluyla yayılmasını önlemek için dezenfeksiyon sürecini (artan klor kullanımı) güçlendirdi. Ancak, arıtılmamış ve organik yükü fazla olan sularda aşırı klor kullanımı trihalometanlar gibi zararlı yan ürünler oluşturabilir.

Ayrıca SARS-CoV-2 virüsü, Covid-19 hastalarının dışkısında ve ayrıca Avustralya, Hindistan, İsveç, Hollanda ve ABD dahil olmak üzere birçok ülkede belediye atık sularında belirlenmiştir. Bu durum kentsel covid-19 vaka dağılımı açısından bir anlam taşımaz. Çünkü yanıltıcı ve yan tutucu birçok etmen söz konusudur. Ancak atık su arıtımında ek önlemler gereklidir, bunlar herhangi bir atık su analizine gerek olmadan alınır. Atık suların arıtılmadan su kütlelerine ve nehirlere boşaltıldığı gelişmekte olan ülkeler için zorunludur.

Bizde bilimsel olarak komik sayılabilecek uygulamalar da yapılmıştır. Ören yerler, sokaklar, sokaklardaki kent mobilyaları aralıklı olarak dezenfekte edilmeye kalkışılmıştır. Öyle ki aylarca kapalı kalan berber ve kuaför dükkanları bile dezenfekte edilmiştir. Oysa su ve deterjan temizliğinden başka bir uygulamaya gerek yoktur. Bu tip uygulamalar atık sulardaki dezenfektan yükünü daha da artırarak normal arıtım sürecini olumsuz etkileyebilir.

Başlangıçta böcek kimyasalları ile karıştırıldı ise de kısa sürede vazgeçildi. Ancak salgın sürecinde satışları ve özellikle belediyelerce tüketimi azalan bu kimyasalların satışını artırmaya yönelik çabalar arttı. Bu amaçla kullanılan yöntemler Rachel Carson’un “Sessiz Bahar” kitabında anlattığı yöntemlerin benzeridir. Aynen kitaptaki canavar karıncalar örneği gibi: “İstilaya hazırlanan, toplumun başına bela olabilecek yeni böcekler” Büyük belediyelerin bilinçli tutumları bu girişimleri bir oranda önledi.

 

“Afet üstüne afet” ve “afet zinciri”

Bir afetten sonra onunla ilgisiz başka afetlerin eklenmesine “afet üstüne afet” bir afetten sonra alınan önlemlerin ve sürdürülmesi gereken hizmetlerin yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan yeni afetlere “afet zinciri” denir. Salgın sırasındaki deprem afet üstüne afet, ama depremde çevre salığı hizmetlerinin yetersizliğine bağlı bağırsak enfeksiyonu ya da yetersiz çadır kurulum tekniği nedeniyle yangın çıkması afet zinciridir.

Bizde salgın döneminde bir sıcak dalgası dönemi yaşandı. Bu dönemin toplum sağlığı etkileri kısıtlamalar nedeniyle yeterince araştırılamadı. Afetler sırasında bu gibi durumlar hafife alınmamalı, birkaç yıl önce Fransa’da sıcak dalgası nedeniyle yüzlerce yaşlının öldüğü unutulmamalıdır.

Depremde hizmete yönelik yıkıcı rekabet, yerel yönetimleri gölgede bırakma ve deprem müdahalelerinde baskın görünme çabaları olası afetler için endişe vericidir. Afet müdahalelerinin bayrak gösterme yarışına dönüştürülmesi ülkeler arası yardımlaşmalarda da önemli bir sorun olabilmektedir.

 

Çevre mevzuatına aykırı uygulamalar

Çevre denetiminden sorumlu kurum ve kuruluşların adeta tatile çıkması, yangından mal kaçırır gibi yıkıcı eylemlere hız verilmesi; yeni taş ve kum ocaklarının, maden alanlarının çalışma etkinliğinin artması, kuşkulu orman yangınları, ağaç katliamları gelişmekte olan ülkelerde sık gündeme gelen haberler arasında.

Küresel salgın, gibi büyük afetler büyük çaplı depremler vb. afetler toplumun izleme, görme ve tepki gösterme yetisini dumura uğratır. Yasal denetlemeler ve bunlardan sorumlu birimlerin dikkati salgınla ilgili konularda yoğunlaşır.

Toplumların güvenini sarsan en önemli yaklaşımlardan biri afet ve kriz dönemlerinin politik ve ticari fırsatçılık boyutu kazanmasıdır. Kent ortasındaki sosyal yoğunlaşma ve politik toplantılara aldırmaksızın, dağın başındaki protesto eylemlerinin Covid-19 gerekçesiyle engellenmesi ve cezalandırılması olağan bir istismar yöntemi haline gelmiştir.

Özellikle çevre bakanlıklarının mevzuata aykırı uygulamaları örtbas etme çabası dışında bir görevi olmayan göstermelik kurumlar olduğu toplumlarda afetler; çevre ve ekosistem saldırılarının rahatça yapılabildiği süreçler olarak değerlendirildi.

Tartışmalı taşocaklarının açılmaya başlaması; tatlısu kaynaklarının ve kitlelerinin çevresinde yapılaşmaya izin verilmesi, maden ocağı alanlarının bu dönemde ağaçsızlaştırılması, tartışmalı inşaat uygulamaları, mahkeme sürecindeki çevre müdahalelerinin hızlandırılması, yeni taş ocaklarının açılması ve çevre mevzuatına aykırı diğer birçok uygulama örnek verilebilir.

Böyle dönemlerde mevzuata çevre istismarını kolaylaştırıcı müdahaleler de yapılabilmektedir. Konuyla ilgili hukuki ve bilirkişilik süreçlerinin yavaşlığı kötücül uygulamaların gerçekleştikten ve geri dönülemez hale geldikten sonra “yasaklanması” gibi trajikomik sonuçlara yol açmaktadır.

Diğer ülkelerdeki uygulamalar totaliter rejimlerin bu tür afetleri bireysel özgürlükleri kısıtlamak, muhalefeti baskılamak için kullanılabileceğini göstermektedir.

 

Doğal yaşama etki

Koronavirüs salgını başladığından beri, dünyanın kendini yenilediği fikri internette dolaşmaya başladı. Kentsel alanlarda serbestçe dolaşan yaban hayatı görüntüleri on binlerce beğeni ve paylaşım kazandı. Bu haberlerin çoğu doğru değildi.

Japonya’nın Nara kentinde, parklarda yaşayan sika geyiği, salt onları besleme amacıyla gelen turistler gelemediği için kent içinde dolaşmaya başladılar.

Hindistan sosyal medyası, kuzeydeki Uttarkand eyaletinin başkenti Dehradun’da koşuşturan bir geyiğin görüntüleri, Şili’nin sokağa çıkma yasağı altındaki başkenti Santiago’nun merkezinde bir puma görüldüğü haberlerinin sosyal merya kurmacası olduğu anlaşıldı. Barselona çevresindeki tepelerde görülen yaban domuzları öteden beri sürdürdükleri yiyecek arama işini yapıyorlardı. İnsanlar zamanları bol olduğu için onların farkına varmışlardı. Kaliforniya, Oakland’da ki yabani hindi çeteleri zaten olağan bir durumdu, tutumları sabun kapıp kaçan kargalardan farklı değildi.

Bizde zaman zaman gündeme gelen ayı saldırıları daha çok onların yaşama alanlarında tacizleriyle ilgili bir durum olarak görülmekte. Gezgin arıcıların kovanlarına dadanmaları balın sevdikleri bir yiyecek olması nedeniyle. Cehov’un yazdığına göre Rusça ayı anlamına gelen Medved, “balbulan” demek.

Bazı ticari hayvan üretimleriyle ilgili sorunlar çıktı. Kürk için üretilen vizonlardan insanlara korona bulaştı. Basınımızda bu vizonların sınırımıza yaklaştığı biçiminde haberlere de rastlandı.

Doğal ekosistemler ve korunan türler, koronavirüs krizi sırasında risk altındadır. Bu süreçte pek çok ülkede, milli parklarda ve kara ve deniz koruma bölgelerindeki çevre koruma çalışanlarının çalışma etkinlikleri azalmıştır. Onların yokluğu, yasadışı ormansızlaşma, balıkçılık ve vahşi yaşam avcılığının artmasıyla sonuçlandı.

Ekoturizm faaliyetinin durması, doğal ekosistemleri de yasadışı hasat ve kırım riskiyle karşı karşıya bırakmıştır. Ayrıca birçok ülke için ekoturizm genellikle önemli bir ekonomik dayanak noktası olduğundan, krizin neden olduğu işsizliğin yiyecek ve gelir sağlamak için yeni seçenekler arayan birçok ailenin, sürdürülemez bir toplayıcılık eylemine yönelerek kırılgan ekosistemlere zarar verme olasılığını artırmaktadır.

Küresel salgın nedeniyle balık fiyatları düşmüş ve balık talebi azalmıştır ve dünya çapındaki balıkçılık filoları çoğunlukla atıl durumdadır. Bazı bilim insanlarına göre balık biyokütlesi balıkçılıktaki belirgin düşüş nedeniyle artacak ve Avrupa sularında ringa balığı gibi bazı balıkların biyokütlelerini iki katına çıkabilecektir. Suda yaşayan büyük canlıların toparlanmasıyla ilgili haberler genellikle insanların “görmediğini görmeye başlamasıyla” ilişkili olabilir.

Uzmanlar sürdürülebilir balıkçılığın en düşük maliyetli ve en etkili yönetimi “stokların toparlanabilmesi için balıkçılığa bilime dayalı sınırlar belirleme, nesli tükenmekte olan türleri korumak için seçici balıkçılık yapma ve balık avlama araçlarının okyanus yaşam alanlarını ortadan kaldırmasını önleme gibi stratejilerle” mümkün olabilir.

İnsanlar sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamaları nedeniyle evde kalmaları nedeniyle diğer bazı olumlu etkilerden söz edilebilir. İnsan müdahalesinin ve ışık kirliliğinin azalması nedeniyle Deniz kaplumbağaları Bengal körfezi kıyıları gibi artık uğramadıkları kumsallarda yumurtalarken görüldü. Amerika Birleşik Devletleri’nde geyik, ayı, dağ aslanı gibi hayvanlarla araçların ölümcül çarpışmaları Mart ve Nisan aylarında % 58 oranında düştü.

Doğu koruma örgütü uzmanları “Güney Afrika’daki gibi başka gelir kaynağı olmayan insanların kaçak avcılığın gergedan boynuzu, fildişi gibi yüksek değerli maddeleri elde etmek üzere kaçak avcılığa yönelme olasılıkları yüksek” demektedir.

Gabon koronavirüsün insanlara bulaşma olasılığı nedeniyle, yarasa ve pangolin tüketimini yasaklamaya karar verdi.

Haziran 2020’de Myanmar kaplanlar, pangolinler ve filler gibi nesli tükenmekte olan hayvanların üretilmesine izin verdi. Uzmanlar, Güneydoğu Asya ülkesinin vahşi yaşam avcılığı ve üretilmesiyle ilgili kısıtlamaların kaldırmaya yönelik girişimlerinin “Yeni bir Covid-19” yaratabilmesinden de korkmakta.

Salgın Brezilya’da yasadışı ormansızlaştırma operasyonlarına koruma sağladı. Uydu görüntüleri Amazon yağmur ormanlarının ormansızlaşmasının başlangıç seviyelerine kıyasla yüzde 50’nin üzerinde arttığı gözlemlendi. Bu ormansızlaşma sürecinin gelişmiş ülkelerin taleplerini karşılamaya yönelik olduğu unutulmamalıdır.

Bazı kaynaklar kimi ülkelerde on milyar ağaç kampanyasına katılacak işçi bulunmasının kolaylaştığını bildirmekte. Bu sayı 5 yıl boyunca tahmini küresel ağaç kaybı olduğu için bu kampanyanın hedefi olarak alınmıştır.

Bizde olumlu sonuçlardan biri plajların boşalmasının sağladığı bir sonuç. Bu sonuç korona kısıtlamaları olmasa sağlanamazdı. Sahiller deniz kaplumbağalarının yuvalanma dönemi olan Mayıs-Temmuz arasında boş kalınca Caretta caretta ve yeşil deniz kaplumbağalarının yuva ve yavru sayılarında yüzde 40 artış yaşandı. Akdeniz sahillerinde bu yıl 6 bin Caretta caretta yuvasından 350 bin yavru, 3 bin 500 yeşil deniz kaplumbağası yuvasından 200 bin yavrunun denize ulaştığı saptandı. Yapılan açıklamaya göre Hatay, Adana, Mersin, Antalya ve Muğla illerindeki yuvalama alanlarında bu yıl 6 bin Caretta caretta yuvasından 350 bin yavru, 3 bin 500 yeşil deniz kaplumbağası yuvasından da 200 bin yavrunun denizle buluştuğunu söyledi.

 

Küresel salgın ve iletişim teknolojisi

Frankfurt’taki İnternet santralı, 10 Mart’ta veri çıkışı için yeni bir dünya rekoru kırarken daha fazla enerji kullanımına yol açtı.

Salgın nedeniyle geniş bant gereksinimi çok arttı. Bazı kaynaklara göre saniyede 9,1 Terabitten fazla hızda, video akışı yapan ve koronavirüs hakkında bilgi arayan çok sayıdaki kişi sayesinde yeni bir “ses duvarı” aşılmış gibi oldu.

İtalya’nın geniş bant talebinde kabaca yüzde 70, Fransa’nın ise yüzde 30 artış bildirildi. Güney Kore’de, çevrimiçi oyun etkinliği 5 Mart ile 12 Mart arasında yüzde 30 artarken, yetişkin çizgi film sitelerinden içerik akışı iki katına çıktı.

64 milyon bağlantısıyla Stranger Things’in üçüncü sezonunun enerji karşılığının 420 milyon milden fazla sürüş ve 189 milyon kg CO2 yaymaya eşdeğer olduğunu belirledi. Bu, Marakeş’ten Cape Town’a 28 391 kez gidip gelmeye eşdeğerdir. Akışın ne kadar enerji yoğun olduğu konusunda görüş birliği yok .

2007 hükümet verilerine göre veri merkezleri, ABD’deki toplam gücün yüzde 1,5’ini tüketiyor. Koronavirüs salgınının ardından uzaktan çalışmaya geçiş, kurumsal sunuculara olan bağımlılığı azaltıyor, ancak daha çok kendi veri merkezlerini gerektiren hizmetler ön plana çıkıyor.

Nature dergisi, veri merkezlerinin dünyadaki karbon emisyonlarının yalnızca yüzde 0,3’üne katkıda bulunduğunu ve küresel enerji talebinin yüzde 1’ini oluşturduğunu söylüyor. Sonuçta böylesi bir akış ve kütlesel veri artışının, atıklardaki hızlı artış vb. durumlar kadar büyük bir etkisi olmayacak.

 

Küresel salgının ulaşıma etkileri

Kara trafiği

Kara taşıtlarının sera gazlarına katkısı %72 olarak bildirilmektedir. Koronavirüs salgını nedeniyle dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde sokağa çıkma yasakları nedeniyle , dünya çapında seyahat ve ekonomik faaliyette büyük bir düşüş yaşandı.

Dünyanın büyük kentlerindeki trafik sıkışıklığı önemli ölçüde azaldı. New York’ta en yoğun trafik, 23 Mart sabahı 2019 ortalamasına göre %47 düştü. Kimi trafik göstergelerine göre Los Angeles %51 düşüş yaşadı.

Daha az trafikle karbon monoksit gibi kirleticilerin daha az olması anlamına gelir. Evde çalışanlar iş yerlerine döndüğünde, trafik sıkışıklığı ve kirlilik buna bağlı olarak artacaktır.

 

Bisiklet

Küresel salgın döneminde insanlar bisiklete binmeye başladı ve bisiklet satışları çok arttı . Bununla birlikte, şehir planlamacıları salgın döneminde de bazı kentlerde bisiklet yollarını artırmaya yönelik çabalarını sürdürmektedirler.

 

Hava trafiği

Havacılığın sera gazlarına katkısı %11 olarak bildirilmektedir. Salgın döneminde küresel hava trafiği % 60 düştü. Bir kaynakta dünyadaki hava yolculuğunun benzer bir zamana göre %96 oranında azaldığı belirtilmektedir.

Bunun nedeni sanayi, ulaşım ağları etkinliklerinin azalması ve işletmelerin kapanmasıdır. Ulaşım küresel karbon salımlarının %23’ünü oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler havacılık Örgütü’ne göre, uçak emisyonlarının karbondioksit salımları 2018’de 900 milyon tonun üzerine çıktı ve 2050’ye kadar üç katına çıkması bekleniyor. Sorun, havayolları yakıt açısından daha verimli hale gelse bile, talepteki artışın bu kazanımlardan daha ağır basacağı tahmin ediliyordu. Salgınla birlikte talep aniden büyük ölçüde düştü. Uluslararası Havaalanları Konseyi 2020’nin ilk üç ayında Avrupa’da bir önceki yıla göre 67 milyon daha az yolcu uçtuğunu belirtmekte.

NPR’ye göre ABD’de iç hava trafiği yaklaşık yüzde 40 düştü. Eyaletlerin herhangi bir kısıtlama uygulamaması nedeniyle ABD’deki iptaller dünyadaki iptallerden daha azdır. Sonuçta havayollarında toplu işten çıkarmalar ve gönüllü ücretsiz izinler yaygınlaştı.

Nüfusun tamamının evde kalması istendiği; okullar, ofisler ve fabrikalar faaliyetlerini sınırladığı durumlar nedeniyle iç hat uçuşları %60-95 azaldı. Küresel hava trafiği %60 düştü. Havacılığın durması, evlere kapanma, yolculuk kısıtlamaları salımların azalmasında en büyük etken olmuştur. Salım düşmesine, araç kullanımındaki düşmenin %72, havacılık etkinliklerindeki azalımın ise %11 oranında katkı yaptığı belirtilmektedir.

 

Salgın ve turizm

Son birkaç yılda turizm sektörü, teknolojik gelişmeler ve ulaşım ağları nedeniyle hızla büyümüş; küresel gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) önemli ölçüde katkıda bulunan bir endüstri haline gelmiştir. Turizm endüstrisinin küresel sera gazı salımlarının % 8’inden sorumlu olduğu tahmin edilmektedir.

Sahil bölgeleri, adalar, milli parklar, dağlar, çöller, mangrovlar vb. doğal özelliğe sahip yerler turistleri çekmekte ve aşırı yüklenme olmaktadır. Bunları kolaylaştırmak ve barındırmak için, enerji ve diğer doğal kaynakları aşırı tüketen çok sayıda otel, motel, restoran, bar ve market inşa edilmektedir. Ziyaretçiler, doğal güzelliği bozan ve ekolojik dengesizlik yaratan çeşitli atıkları çok artırmakta.

İspanya kıyı otel hizmetlerinin karbon ayak iziyle ilgili hesaplamalar elektrik ve yakıt tüketiminin kilit bir rol oynadığını ve 2 yıldızlı otellerin en yüksek karbon salımına yol açtığını gösterdi .

Covid-19 küresel salgını ve yerel kısıtlamalar nedeniyle, ülkemiz ve dünyadaki turistik bölgelerde turist sayısı azaldı. Doğa, için geçici de olsa bir olumlu etki süreci oluşabilir. Bu süreç sağlıklı turizm ve çevre politikaları geliştirilmesi açısından değerlendirilebilirse turizm bölgelerindeki yükün etkisi azaltılabilecektir.

 

Çevre kirliliği

Küresel Covid19 salgını dünyanın birçok kentinde hava kalitesini önemli boyutlarda iyileştirmiştir. Sera gazı salımları azalmış; su kirliliği, gürültü kirliliği başta olmak üzere kirlikler azalmıştır. Turistik bölgeler üzerinde özellikle altyapıdaki mevsimsel baskı ortadan kalkmıştır. Salt bu nedenle arıtım tesislerin yükünde azalma olmuş, arıtım etkinliği artmıştır.

Yağmur ormanlarını izleyen yerli topluluklara ve koruma projelerine ayrılan kaynaklar salgın nedeniyle azaldı.

Küresel karbon salımlarındaki geçici bir düşüşe rağmen, Uluslararası Enerji Ajansı, koronavirüs salgınının neden olduğu ekonomik kargaşanın şirketlerin, diğer kurum ve kuruluşların yeşil enerjiye yatırım yapmasını önleyebileceği ya da geciktirebileceğini belirtmekte. Ayrıca büyük şirket ve ekonomik güç sahiplerinin krizden, geçmişteki salgınlardan sonra olduğu gibi, ekonomik kazanç için yararlanabilecekleri konusunda uyarılar yapılmakta.

Birçok uluslararası ve dünya çapındaki eylem ve etkinlikler salgın nedeniyle gecikmiş ve ertelenmiş durumda.

Küresel Ayak İzi Ağı uzmanları Coronavirüs salgınının kendi başına “ekolojik dengesizliğin” belirtilerinden biri olduğu biri olduğunu görüşünde.

 

Genel hava kirliliği

Hava kirliliği etmenleri ve sera gazları çoğu kez ortak süreç ve kaynakların salımı. Bazı açılardan değerlendirmeyi kolaylaştırabilmek için ayrı başlıklar altında sunulacaktır.

Covid-19 küresel salgınında düzelme eğilimi saptanan ilk çevre olumsuzluklarından biri hava kirliliği oldu. Kimileri bunu önemli bir düzelme olarak algıladıysa da düşme nedenleri incelendiğinde sadece yol gösterici bir durum olduğu, olağan yaşama dönülünce kısa sürede eski halini alabileceği, salgın sırasında çok kısıtlı bir iyileşmenin söz konusu olabileceği anlaşıldı.

Endüstri ve özellikle kara trafiği olmak üzere ulaşım karbondioksit (CO2), azot oksit (NOx), ilgili ozon (O3) oluşumunun yanı sıra parçacık madde (uçartoz) (PM) ve diğer kirleticilerin salımına yol açar. Bu salımların azalma nedeniyle hava kalitesi büyük ölçüde iyileşmiştir.

NO2 genellikle fosil yakıtların yanmasına bağlı olarak oluşur ve %80 motorlu taşıt egzozlarından salınır. Su ve oksijenle etkileşimi asit yağmurlarına neden olmaktadır. Özellikle kent içi ağaçlar olmak üzere bitki örtüsü; mermer gibi yapı ve sanat malzemelerine olumsuz etkisi olmakta, önemli solunum yolu sorunlarına yol açmaktadır.

Küresel ekonomik etkinliklerin önemli bir göstergesi olan NO2 salımı ABD, Kanada, Çin, Hindistan, İtalya, Brezilya başta olmak üzere birçok ülkede azaldı. Çin’de ağır sanayi etkinliklerinin azalması N2O ve CO salımlarının %50 dolayında azalmaya neden oldu.

Küresel kömür tüketiminin azaldığı belirtilmektedir. Evde yalıtımın başlamasıyla elektrik üretiminin %19 azaldığı belirtilmektedir. Dünyada en yüksek kömür tüketicisi olan Çin geçen yılın Şubat ayından Mart ortasına kadar olan süreyle karşılaştırıldığında kömür tüketimi %36 düştü. Diğer kaynaklara göre Covid19 Çin’de karbon salımları %25 azalırken ev yalıtımı başladıktan iki ay sonra normal sınırın altına indi. Yapılan hesaplamalara göre 2019 küresel toplamının %4 ünden fazlasına karşılık gelen 1600 ton CO2 azalımı söz konusu olabilecektir. 2019 yılının son çeyreğinde Çin’in en büyük altı santrali kapanmış, bu kapanma kömür tüketimi %40 azaltmıştır.

Salgının başlangıç döneminde büyük umutların nedeni Mart ve Nisan aylarında dünyanın büyük şehirlerindeki hava kalitesi düzeyinin aylarında önemli ölçüde artmasıdır.

NASA ve Avrupa Uzay Ajansı tarafından yayınlanan uydu görüntüleri, Çin’de sokağa çıkma kısıtlamaları döneminde ekonomik yavaşlama nedeniyle Ocak ve Şubat ayları arasında azot dioksit salımlarında azalma olduğunu belirledi.

Azot dioksit ağırlıklı olarak fosil yakıtların yanmasına bağlı olarak oluşmaktadır. Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’nin (CREA) bulguları, koronavirüsü kontrol altına almak için alınan önlemler nedeniyle nedeniyle Çin’in karbondioksit salımlarının % 25 oranında azaldığını gösteriyor.

NASA, ozon tabakasını ve NO2, uçardamla ve uçartozlar ve diğerleri gibi kirleticileri analiz etmek ve gözlemlemek için bir ozon izleme aracı (OMI) kullanır. Bu araç, NASA’nın dünya çapındaki evde yalıtımlar nedeniyle gelen verileri işlemesine ve yorumlamasına yardımcı oldu. NASA bilim adamlarına göre, NO2 kirliliğindeki düşüş Çin’in Wuhan kentinde başladı ve yavaş yavaş dünyanın diğer bölgelerine yayıldı. Salgın Çin’deki ay yılı kutlamalarıyla aynı yılın aynı zamanına denk geldiği için düşüş çok fazlaydı. Bu festival sırasında, ay bayramını kutlamak için Ocak ayının son haftasında fabrikalar ve işletmeler kapanmıştı. Çin’de NO2’deki düşüş, sağlıkçılarca kabul edilen standarda uygun hava kalitesi sağlamadı. Havadaki uçat toz ve uçardamla salımları vb. kirleticiler varlığını sürdürdü.

Çin ve ABD’den bilim adamları tarafından yürütülen ortak bir araştırma, azot oksit (NOx = NO + NO2) salımlarının Doğu Çin’de Wuhan sokağa çıkma kısıtlaması dönemi olan 23 Ocak’tan 9 Şubat 2020’ye 1 ila 22 Ocak 2020 arasındaki döneme kıyasla% 50 azaldığını tahmin ediyor. 2020.

Salımlar daha sonra işe dönüş günü olan 10 Şubat’tan 12 Mart 2020’ye kadar % 26 artarak, açılıştan sonraki olası sosyoekonomik faaliyet artışlarının etkisini göstermekte.

Çin Ekoloji ve Çevre Bakanlığı’na göre Çin’in 337 kentinde temiz havalı gün oranı geçen yıla göre %11,4 arttı. Çin’in karbon emisyonları, Çin Yeni Yılı’ndan sonraki dört haftalık dönemde yaklaşık yüzde 25 oranında düştü.

Çin’de bu yıl iki ay içinde kaydedilen hava kalitesindeki iyileşmelerin, beş yaşın altındaki 4 000 çocuğun ve 70 yaşın üzerindeki 73 000 yetişkinin hayatını kurtarmış olabileceği belirtiliyor. Bir Dünya sistembilimcisinin tahmin ettiği gibi bu iyileşmeler bütünsel olarak Çin’de iki ay boyunca en az 77 000 hayat kurtarılmış olabilir.

Avrupa Uzay Ajansı bölgedeki sokağa çıkma yasakları ile aynı zamana denk gelen 1 ocak ve 11 Mart tarihleri arasında, kuzey İtalya’daki Po Valley bölgesindeki arabalardan, elektrik santrallerinden ve fabrikalardan kaynaklanan azot oksit salımlarında %10 gibi belirgin bir düşüş gözlemledi.

İngiltere ve İspanya’da da benzer durumlar söz konusu. Avrupa Çevre Ajansı (EEA), COVID-19 nedenli evde yalıtım nedeniyle Barselona, Madrid, Milano, Roma ve Paris dahil birçok Avrupa kentinde NO2 değerlerinin % 30-60 arasında düştüğünü belirtmiştir. Hava kalitesindeki iyileşme, yaygın ev siparişleri nedeniyle İspanya’nın Madrid kentinde daha da belirgindi. 17 Mart’ta kaydedilen ortalama azot dioksit seviyesi bir önceki haftaya göre neredeyse yüzde 75 daha düşüktü.

Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’ne (CREA) göre Hindistan’da 22 Mart’ta ülke çapında bir sokağa çıkma yasağı, ilkbaharda kaydedilen en düşük ortalama azot dioksit kirliliği düzeyiyle sonuçlandı.

Delhi’de hava kirliliği azaldı, gökyüzü mavileşti. Ancak sokağa çıkma yasağıyla yalıtım kalktığında eski kirli gökyüzü geri döndü. NO2, PM2,5 düzeylerinin %70 oranında azaldığı belirtilmiştir. Hindistan’da (Delhi) Sokağa çıkma kısıtlamasında döneminde Hindistan genelinde PM2,5 %46, PM10 %50 azalmıştır.

Kuzey Hindistan’daki kirlilikteki düşüş nedeniyle hava kalitesinin artmasıyla Himalayalar, Jalandhar gibi bölgelerden on Himalayalar yıllardır ilk kez yeniden görünür hale geldi.

Dünyanın en büyük kirleticilerinden biri olan Kuzey Amerika büyük bir ekonomik gerilemeye girerken, orada da benzer sonuçlara yol açacağı kabul edilmektedir. ABD’de azalma oranı %25 olarak belirtilmekte. Kanada Ontario bölgesinde NO2 4,5 ppb’den 1 ppb’ye düştü.

New York’ta hava kirliliğinin geçen yıl aynı zamana göre %50 azaldığı bildirilmekte. New York’ta, esas olarak otomobillerden elde edilen karbon monoksit yaklaşık %50, 2015-2020, Ocak-Mayıs değerleri karşılaştırmasında NO2 %51 , Mart 2019’a kıyasla, PM2,5 %36 , azaldı. Oysa 2015-2019 karşılaştırmasında herhangi bir fark yoktu.

Brezilya’nın Sao Pauşo bölgesinde düşüş %54,3 olarak bildirilmiştir.

Yüksek hava kirliliği ile bilinen Beyrut’ta yayımlanan gökyüzü görüntüleri tertemizdi.

Bütün bunlar bir iyileşmeden çok endüstriyel etkinliklerin, iş yaşamının, ulaşım etkinliklerinin gerilemesinin bir göstergesidir. İşten çıkarmalar, aile gelir kayıpları vb. nedeniyle önemli sosyal yaralar açacağı da hesaba katılmalıdır.

 

Sera gazları

2020’ye kadar, sanayileşme döneminin başlangıcından bu yana üretilen sera gazı miktarındaki artışlar, Dünya üzerindeki ortalama küresel sıcaklıkların yükselmesine neden olarak dünyanın ısınmasına, buzulların erimesi ve yükselen deniz seviyeleri gibi etkilere yol açıyordu. Çeşitli biçimlerde, insan etkinlikleri, insan kaynaklı bir etki olan çevresel bozulmaya neden olmaktaydı.

Sera gazları ve hava kirliliğine yol açan ögelerdeki düşmeler küresel üretim, tüketim ve istihdam düzeylerinin ani bir şekilde düşmesinin sonucudur. Bu düşme önemli ekonomik ve sosyal şoklara neden olurken, aynı zamanda hava kirliliği ve sera gazı salımlarında azalmaya yol açmıştır. Programlı yolculuklar vb. modern insan etkinlikleri çok azalmıştır. Kimi bilim insanları menopoz, andropoz terimlerinin çağrışımıyla “antropoz” adını verdiler. İnsanların modern insan etkinliklerinden elini ayağını çekmesi anlamına gelmektedir. Hava kirliliği, su kirliliği gibi olumsuzluklardaki düzelme dünyanın insandan kesilmesi olarak açıklayabileceğimiz ve kısaca “insandan kesilme, insan çekilmesi, insan kapanması “ diyebileceğimiz antropoza bağlanmaktadır.

Mayıs 2020’de yayınlanan bir araştırmaya göre, Nisan ayı başındaki sokağa çıkma kısıtlaması döneminde günlük küresel karbon salımlarının % 17 düştüğünü ve buna göre 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük düşüş olacak şekilde yıllık % 7’ye kadar karbon salımı düşüşüne yol açabileceğini buldu. Bu düşüşleri esas olarak ulaşım kullanımının ve endüstriyel faaliyetlerin azalmasına bağlamaktadırlar. Ancak, daha sınırlı endüstriyel faaliyetler nedeniyle azalmanın düşeceği de bildirilmektedir. Evden çalışmanın yaygınlaşması, uzaktan çalışmanın benimsenmesi ve sanal iletişim tekniklerinin kullanımı ulaşım üzerindeki kısa vadeli etkilerinin daha kalıcı olmasını sağlayabilir. Her şeye rağmen Mayıs 2020’de atmosferdeki karbondioksit derişiminin insanlık tarihinde belirlenen en yüksek düzey olduğu unutulmamalıdır. Enerji ve iklim konusunda uzman olan Constantine Samaras büyük bir ironiyle ve haklı olarak “salgının salımları azaltmanın olası en kötü yolu olabileceğini; teknolojik, davranışsal ve yapısal değişimin en iyi ve tek yol olduğunu” söylüyor.

İsveç’teki Lund Üniversitesi Sürdürülebilirlik Çalışmaları Merkezi’nde (LUCSUS) araştırmacılar tarafından British Columbia Üniversitesi ile ortaklaşa yürütülen 2017 tarihli bir araştırma, çok sayıda sera gazı salımını hızla azaltmak için yapabileceğimiz üç kişisel seçim olduğunu gösterdi: hava yolculuğu, araba yolculuğu ve et tüketimi. Aynı üniversiteden uzmanlar sokağa çıkma kısıtlamalarının gereksiz yolculukları engellemesinin de önemli bir etken olduğu kanısında.

2018 yılında yayımlanan bir araştırması, turizm kaynaklı salımların küresel toplamın %8’ini oluşturduğunu ve bunun en büyük payının uçuş olduğunu gösterdi. Bir uzmana göre, “Şimdiye kadar yapabileceğimiz en büyük eylem uçmayı durdurmak ya da daha az uçmaktır. New York’tan Londra’ya bir gidiş-dönüş uçuş, kişisel karbon ayak izi açısından yaklaşık iki yıl et yemeye eşdeğerdir.”

Araştırmalar Covid-19 salgınından önce, ekonomik etkinlik azalmasının, küresel ısınmanın yanı sıra hava ve deniz kirliliğini azaltmaya yardımcı olacağını ve çevrenin yavaş da olsa bir düzelme sürecine girmesine olanak sağlayacağını kabul ediyordu. Salgın sırasında bir anlamda bu kanılar test edilmiş oldu.

Fosil yakıt tüketiminin genel olarak azalımı sera gazı salımını da azaltmıştır. Uluslararası enerji ajansı (EIA) geçen yılın aynı ayına göre petrol talebinin 435 000 varil düştüğünü belirtmektedir.

Kara ve hava araçları ulaştırma sektöründeki sera gazı salımına sırasıyla % 72 ve % 11’ine katkı yapmaktadır. Uluslararası yolculuk kısıtlamaları nedeniyle havacılık sektörü önemli boyutlarda etkilenmiştir. Çin 20 Ocak 2020 tarihine göre dış hat kalkış kapasitesini %50-90 iç hat uçuşlarını ise %70 azalttı. Böylece uluslararası CO2 salımlarının %17’sinin ortadan kalktığı belirtilmektedir. Diğer etkilerle birlikte hava trafiği ile bağlantılı salım azalımları, kriz öncesi CO2 düzeylerine göre geçici bir düşüşe yol açtı. Bu durum uzun vadede iklim değişikliğini önlemeye yönelik sera gazı azaltımlarının mümkün olabileceğini gösterdi.

Küçük ölçekli çiftçiler, ürünleri doğrudan satmanın bir yolu olarak dijital teknolojilere ağırlık vermeye başladılar. Tarım ve doğrudan satış ve dağıtım sistemlerinin yükseliş evresine girdiği belirtilmekte. Bu yöntemler, ağırlıklı olarak organik ve daha fazla yerel gıda satan küçük çevrimiçi bakkallara fayda sağlamıştır ve mağazaya arabayla gitmek yerine teslimatları almayı tercih eden tüketiciler nedeniyle çevre üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir. Pandemi sırasında çevrimiçi market alışverişleri de önemli ölçüde arttı. Buna karşın karbon emisyonları düşerken, çiftlik hayvanlarından kaynaklanan metan salımlarının artmaya devam ettiği görüldü. Metan, karbondioksitten daha güçlü bir sera gazıdır.

 

Salımlardaki azalma salt covid19 pandemisine mi özgü?

Hastalık salgınlarında atmosfere karbon dioksit salımlarının azalımı covid19 uluslararası salgınına özgü bir durum değil. Endüstri çağından önceki salgınlarda bile böyle olmuştur. Bu etki, 14. yüzyıl Avrasya ve 16.-17. yüzyıl Kuzey ve Güney Amerika’daki küresel salgınlarda da sonra gözlenmiştir. 14.yy’da Avrupa’daki kara ölüm salgınları, 16.yy’da İspanyollarca Güney Amerika’ya taşınan çiçek hastalığı salgınlarının etkisi, buzullar içindeki kabarcıklarda yapılan ölçüm çalışmalarının sonuçlarına göre karbon dioksit salımlarını etkilemiştir. Hastalıkların yol açtığı kitlesel ölümler, istilacıların yaptığı katliamlar; ekenlerin dolayısıyla ekili alanların ortadan kalkması nedeniyle karbondioksitin çok büyük oranda azalmasına neden olmuştur.

 

Olumlu çevre değişiklikleri ve iklim değişikliği üzerinde iyileştirmeden söz edebilir miyiz?

Ağustos 2020’de yayınlanan bir çalışmada bilim insanları, küresel NOx salımlarının Nisan ayında % 30’a kadar düştüğünü, ancak soğutma etkisini zayıflatan küresel SO2 salımlarında yaklaşık % 20 azalma ile dengelendiğini tahmin ediyorlar. Sonuçta tepkinin doğrudan etkisi 2030 tılına kadar yapılan bir yansıtmada temel bir senaryoya göre yaklaşık 0,01 ± 0,005° C’lik bir soğuma sağlayacaktır ki bu ihmal edilebilir bir düzeydir. Fosil yakıt kullanımının önlenmesi, beslenme devrimi azalması gibi destekler sağlanabilirse 2050 yılına kadar 0,3° C’lik sıcaklık artışını önleyebilir.

Salgın çoğu durum için karşıt tahterevalli süreçlerini de oluşturmuştur. Salgın taşımacılık sektöründe, davranış değişiklikleri de dahil olmak üzere çeşitli etkileri tetikleyebilir – daha fazla uzaktan çalışma ve telekonferans ve iş modellerinde değişiklikler gibi – bunlar da ulaşım kaynaklı salımların azalmasını sağlayabilir. Öte yandan, bulaşma korkusu nedeniyle toplu taşıma araçlarından uzaklaşma olabilir ve tek kişilik özel araçların daha güvenli sayılması salımları önemli ölçüde artırabilir.

Olumlu değişiklikler kalıcı olmayacak. Bunlar karbonsuz, sürdürülebilir ekonominin sonucunda oluşan iyileşmeler değil. Bu sonuçlar Covid-19 küresel salgınının boyutunu göstermekten öte bir anlam taşımamakta. Bu olumlu görünen çevresel değişikliklerin bedeli ölümler, işsiz kalan milyonlar, duran ekonomik etkinlikler olmasaydı umutlanabilirdik.

Çevre, diğer canlılar ve insanlar Covid19 sürecinde ağır bedeller ödediler, covid19’dan sonraki esenlendirme sürecinde de ağır bedeller ödeyecekler. Ekonomi ya da basit olarak “para” hükmünü icra edecek. Daha büyük ekolojik yıkınlar ve tepkisel patlama biçimli kirlilikler oluşacak. Salgından sonra sera gazı üreten endüstrilerin ve taşımacılığın yeniden başlaması, sera gazı üretimini azaltmaktan ziyade artırmaya katkıda bulunacak bir sürecin geleceği düşünülmekte.

Sözgelimi Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi uzmanları ekonomik gerileme nedeniyle oluşan salım azalımlara bel ağlanmaması gerektiğini savunarak, Çin’in enerji piyasasındaki ticaret savaşları ve tedarik zinciri aksaklıkları sırasında önceki büyüme oranlarına dönme girişimlerinin olduğunu, bu yaklaşımın hava kirliliği düzeyini yeniden artıracağını söylemektedirler. Nitekim Haziran 2020’de karbondioksit emisyonlarının hızla artmaya başladığı bildirildi.

Araştırmacılara göre bu salgın ekin alanlarının çok azalmasına neden olacak boyutta büyük ölümlere yol açmayacak. Salgın sonrası 2008-9 yılı mali kiriz dönemlerdekine çok benzetiliyor. Karbon salımlarındaki bu düşüş muhtemelen küresel salgın süreci için söz konusu olacaktır. İspanyol El Pais gazetesi, salgın azaldığında faaliyetlerin artacağını ve diğer krizlerdeki gibi bir kaldığı yerden devam etme etkisi yaratacağını söylüyor.

Mali kriz dönemlerindeki salım azalımları büyük oranda endüstriyel etkinliklerdeki azalıma bağlıdır. Endüstriyel süreçler, üretim, inşaat kaynaklı ortak salımlar küresel salımların %18,4’ü olarak hesaplanmaktadır. 2008-9 krizleri salımlarda %1,3’lük düşüşlere neden olurken, ekonominin toparlanmasıyla 2020 yılına kadar hızla arttı ve tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaştı. Petrol ürünleri ve çeliğe talep çok düşünce, stoklar alabildiğine arttı. Ancak talep arttığında, üretim hızla kendini toplayarak salım düzeyi yeniden yükselecektir.

2008 mali krizi karbondioksitte yüzde 1’lik bir düşüşe neden oldu, ancak ekonomi düzeldiğinde emisyonlar krizden öncekinden daha hızlı bir oranda tekrar arttı. BM Genel Sekreteri Anthonio Guterres 13 Mart’ta “İklim değişikliğiyle herhalde bir virüs yardımıyla savaşmayacağız” demesi çevre sorunlarının çözümüne yönelik uluslararası işbirliğinin önemini vurgulamak açısından çok önemli.

Sonuçta, koronavirüsün yayılmasını durdurmaya yönelik önlemlerin iklim değişikliği üzerinde uzun süreli bir etkisi olmayacak. Yapısal değişime gerek olduğunu biliyoruz. Ancak, uzaktan çalışmanın artışı gibi önceden var olan bazı eğilimlerin salgınla hızlandığı ve karbon salımlarını azaltma ve küresel ısınmayı yavaşlatma üzerinde kalıcı etkileri olacağı da kabul ediliyor.

Araştırmacılar ve yetkililerin, Covid-19 kurtarma stratejilerinin bir parçasını oluşturmak için biyolojik çeşitliliğin korunması çağrısında da bulunmalarının nedeni de bu Coronavirus-19 döneminin görünüşteki geçici düzelmeleri çevreye yönelik çabaları yavaşlatmamalı ve söylendiği gibi küresel salgın mücadelesinin bileşeni haline getirilmeli.

Çevreye yönelik diplomatik çabalar ve girişimlerin büyük oranda düştüğü bildirilmekte. 2020 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, yapılacağı yer sahra hastanesine dönüştürüldüğü için 2021’e ertelendiğinden, salgın çevre politikasını ve iklim diplomasisini de etkilemiş oldu. Bu konferans, ulusların Paris Anlaşması’na daha ileri ulusal katkılar sunulacağından çok önemliydi. Bu salgın, salgına odaklanan gelişmekte olan ülkelerin ulusal katkılar sunma yeteneklerini de sınırlıyor .

Zaman, üç olası riski belirgin hale getirdi: 2015 Paris Anlaşmasını izlemesi planlanan Kasım 2020 Glasgow Konferansı için hazırlıkların kesintiye uğraması; halkın küresel ısınmayı salgından daha düşük öncelikli bir konu olarak görerek politikacılar üzerindeki baskıyı zayıflatması; son olarak da küresel ekonomiyi “yeniden başlatma” arzusunun fazladan sera gazı üretiminde yol açabilmesi. Ancak Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörüne göre, koronavirüs durgunluğu sırasında petrol fiyatlarındaki düşüş fosil yakıt sübvansiyonlarından kurtulmak için iyi bir fırsat olabilir.

Uzman kuruluşlar Çin’in planlı kömürle çalışan elektrik santralleri kurarak ekonomiyi canlandırmak zorunda kalabileceğini düşünüyor.

ABD’de Trump yönetimi, salgın sırasında Çevre Koruma Ajansı (EPA) aracılığıyla bazı çevre koruma yasalarının uygulanmasını askıya aldı. Bu durum kirletenlerin, belirlenen ihlallerin salgından kaynaklandığını ileri sürerek bazı çevre yasalarını görmezden gelmelerine olanak sağlayabilecektir .

Bireyler açısından umut verici bazı sonuçlar var. İsviçre’de Uzun süre araba kullanmayıp bisiklet kullananlarda arabalara geri dönüldüğünde daha az araba kullanıyorlar. Japonya’da bir otoyol kapatılıp toplutaşıma zorunlu yönelimden sonra, yol tekrar açıldığında toplutaşım eğilimlerinin sürdüğü belirtilmekte. Toplumların kültür ve eğitim düzeylerinin bu sonuçlardaki etkisi önemli olabilir.

Salgının 2019’un sonlarında başladığı Çin’in Wuhan kentinden geliyor. Kısıtlamalar kaldırıldığı ve çalışanlar işlerine döndüğü halde trafik Mart ayı sonundan itibaren hala %50 azalmış durumda.

Ancak geçmişte çevre kirliliğinde bu tip ani düşmelere yol açan dönemleri patlama biçiminde kötüleşme süreçlerinin izlediği bilinmekte.

Birçok çevre kampanyacısı bu nedenle nakliye şirketleri ve endüstriyel üreticiler için kurtarma paketlerinin gelecekteki uygulamalarında salımlarını büyük miktarda azaltmaya yönelik hükümleri içermesini istiyor. Bu tür hükümler, kirletici salım düzeylerinin kriz öncesi seviyelere yükselmesini önlemeye yardımcı olabilir.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, hükümetlerin Covid-19 krizi sırasında ve krizden sonra mevcut hava kirliliği düzenlemelerini uygulamaya devam etmelerini ve kalabalıklaşmayı azaltmaya odaklanarak kapasite ve kaliteyi artırmak için toplu taşıma sağlayıcılarına mali destek önlemlerini aktarmalarını tavsiye ediyor.

 

Covid-19 ve su kirliliği

Su kirliliği gelişmekte olan ülkelerin çoğunda en önemli çevre sağlığı sorunlarından biri. Evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmadan su kaynaklarına ve su kitlelerine akıtılması etkenlerin başında geliyor. Genellikle su ve toprak kirliliğinden sorumlu olan inşaat ve imalat süreçlerinde çok fazla katı atık da üretilir. İhracat-ithalat azalması nedeniyle ticari gemilerin ve diğer gemilerin küresel dolaşımları azalmış, üretimdeki etkisiyle birlikte salımların yanı sıra ve deniz kirliliğinin de azalmasını sağlamıştır.

Endüstriyel kirliliğin yüksek olduğu Hindistan’ın Ganj (Ganga) ve Yamuna nehirlerinde kirlilik değerleri evde yalıtım döneminde kabul edilebilir sınırların altına düştü. Bu durum ziyaretçi sayısının, kanalizasyon ve endüstriyel atık suların %50 azalmasına bağlanıyor. Hindistan’ın Uttarakhand Kirlilik Kontrol Kurulu’nun (UPCB, 2020) gerçek zamanlı su kalitesi izleme verilerine göre, fizikokimyasal parametreler, yani pH (7,4–7,8), çözünmüş oksijen (DO) (9,4–10,6 mg / L), Ganj nehrinin biyolojik oksijen gereksinimi (BOD) (0,6–1,2 mg / L) ve toplam koliformu (40–90 MPN / 100 mL) Hindistan’ın yüzey suyu kalite standardı içinde bulunmuştur. Bazı izleme istasyonlarındaki toplam koliform dışında, diğer tüm göstergeler, geleneksel arıtma olmadan ancak dezenfeksiyondan sonra kullanılabilen ulusal içme suyu kalite standardını bile karşılar durumdadır (Sınıf A). Ayrıca pH değerinin %1-10, elektrik iletkenliğinin (EC) %33-66, Çözünmüş oksijen (DO)%45-90, BOD ve kimyasal oksijen ihtiyacının (COD) %33-82 oranında azaldığı görülmüştür.

Venedik’te, Mart ve Nisan 2020’de sokağa çıkma kısıtlamaları başladıktan kısa bir süre sonra, kanallardaki su temizlendi, berraklaştı ve sudaki birçok tür yeniden ortaya çıktı. Suyun berraklığı tekne trafiği nedeniyle bulanan sulardaki maddelerin çökelmesinden kaynaklanmıştır. Venedik’teki su yolları, turist tekne trafiğinin büyük ölçüde azalması nedeniyle daha temiz görünüyor.

Bangladeş, Malezya, Tayland, Maldivler ve Endonezya’nın kıyı bölgelerinde de su kirliliği azalmaktadır.

Tunus’ta evde yalıtım nedeniyle gıda atıklarının azaldığı bununn toprak ve su kirliliğini azalttığı sonucuna varılmıştır.

Peru’da salgının başlangıcından Ekim 2020’nin başlarına kadar 14 petrol sızıntısı yaşandı. Bu sızıntılardan sekizi, salgın sırasında çalışmalarını durduran ve kuyu ve borularının bakımını yapmayan Frontera Energy del Perú S.A. tarafından işletilen alandaydı. Petrol sızıntı, Yerli halkın Quichua topraklarındaki içme suyu kaynaklarını kirletmiştir.

 

Gürültü kirliliği

Gürültü kirliliği, insan ve diğer canlı organizmalarda olumsuz etkilere yol açabilen, farklı insan faaliyetlerinden (makineler, araçlar, inşaat işleri) üretilen yüksek ses seviyeleridir. Gürültü, insanlarda kalp-damar bozuklukları bozukluklar, hipertansiyon ve uyku kısalığı ile birlikte fizyolojik sağlığı olumsuz etkiler. Dünyada yaklaşık 360 milyon kişinin gürültü kirliliği nedeniyle işitme kaybına yatkın olduğu bildirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, yalnızca Avrupa’da 100 milyondan fazla insan önerilen sınırın üzerinde yüksek gürültü seviyelerine etkisi altında. Dahası, insan kaynaklı gürültü kirliliği, yırtıcı hayvanların avlanma ve kaçıp kurtulma dengesini değiştirdiğinden yaban hayatı üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. İstenmeyen gürültü, omurgasızları da olumsuz etkiler ve ekosistemin dengesi için hayati önem taşıyan çevresel süreçleri bozar.

Sokağa çıkma kısıtlamaları, insanların evde kalması nedeniyle ve dünya çapında ekonomik etkinlikleri ve ulaşımı azaltarak çoğu kentteki gürültü düzeyini düşürür.Örneğin, Hindistan’ın başkenti Delhi’nin gürültü seviyesi, son evden çıkmama döneminde % 40-50 gibi önemli bir oranda azaldı . Evde yalıtım süresi boyunca araç hareketinin azalması nedeniyle, Delhi, Govindpuri metro istasyonunun gürültü düzeyi 100 dB’den 50-60 dB azaltılır. Hindistan Merkezi Kirlilik Kontrol Kurulu’na göre, Delhi yerleşim bölgesinin gürültü seviyesi sırasıyla 55 dB (gündüz) ve 45 dB (gece) 40 dB (gündüz) ve 30 dB (gece) düştü. Kentte genellikle 40-50 dB arasında değişen kuş cıvıltıları dinlenebiliyor.

Covid-19 nedeniyle seyahat kısıtlamaları nedeniyle, dünya çapında uçuşların ve araç kullanım sayısının önemli ölçüde azalması, ekonomik etkinliklerin yavaşlaması gürültü düzeyini de düşürdü. Örneğin, Almanya’da hava yolculuğu % 90’dan, araba trafiği % 50’den fazla azaldı, trenler normal düzeylerinin % 25’i oranında çalışıyor.

 

Sismik gürültü azalması

Sismologlar, Covid-19’u hafifletmek için karantina, evde yalıtım ve diğer önlemlerin küresel yüksek frekanslı sismik gürültü düzeyinde ortalama %50’lik bir azalma sağladığını belirtmektedir. Konuyla ilgili olarak yapılan çalışma bu gürültünün azaltılmasının, azalan trafik / ulaşım, daha düşük endüstriyel etkinlik ve daha az ekonomik etkinlik gibi etmenlerin bileşke etkisinden kaynaklandığını belirtmektedir. Sismik gürültüdeki azalma hem uzaktaki sismik izleme istasyonlarında hem de yerin birkaç yüz metre altına yerleştirilmiş sondaj sensörlerinde gözlendi. Çok sayıda bilim insanının katıldığı bu çalışma, azaltılmış gürültü seviyesinin depremler ve volkanik aktivite gibi doğal sismik kaynakların daha iyi izlenmesine ve belirlenmesine olanak sağlayacağı vurgulanmaktadır.

 

Konut-içi (kapıardı, yapı-içi) kirliliği

Bu tip kirlilikler için kimi zaman iç ortam kirliliği ya da kapalı ortam kirliliği ifadelerinin kullanılması hatalıdır. İç ortam Claude Bernard’ın tanımladığı bir fizyoloji terimidir. Kapalı ortam ifadesi ise yeraltı depoları, insan sığan boru sistemleri vb. için kullanılmaktadır. Bu nedenle konut-içi karşılığı daha uygundur.

Korona nedeniyle evlerde ve çevrede kimyasal kullanımı çok artmıştır. Evlerde kapalı kalma dönemi, koku gidericiler, aşırı dezenfektan ve kimyasal kullanımı vb. maddeler nedeniyle evleri nerede ise kimyasal havuzuna çevirdi. Etkin havalandırmanın ihmal edilmesi sorunun daha da büyümesine neden olmuştur.

Konut teknolojisinde doğal havalanmaya gereken özenin gösterilmemesi, pencereleri açılmayan konutlarla evlerin yapay havalandırma ve ikilimlendirmeye bağımlı hale getirilmesi, evlerin düzenli olarak havalandırılmaması konut-içi havanın etkin bir biçimde yenilenmesini engellemektedir. Buna bağlı alerjik tepkiler, döküntü ve kaşıntılı durumlar ortaya çıkabilmekte. Bu durum süreğen etkilenimlere, astım gibi süreğen hastalıklara neden olabilir.

 

Katı atıklar

Ambalaj atıkları

Sokağa çıkma kısıtlaması ve covid-19 korkusu çevrimiçi alışveriş oranını da çok artırdı. Birçok firma bu durumu e-alışveriş oranını artırmaya yönelik bir fırsat olarak değerlendirme çabasındadır.

LimeLoop, ABD’de her yıl yaklaşık 165 milyar paketin sevk edildiğini ve kullanılan kartonun kabaca 1 milyardan fazla ağaca eşit olduğunu bildirmektedir. Amazon firması talebi karşılayabilmek için 100 000 yeni çalışana gereksinimi olduğunu belirtmektedir. E-perakendecileri evlere karton ve plastik yağdırır duruma gelmiştir.

Ambalaj atıklarında görülen bu dev boyuttaki artışın çevresel sonuçları olacağı açıktır. Birleşmiş Milletler, 2050 yılına kadar okyanusta balıktan daha fazla plastik olacağını öngörüyor. Koronavirüs salgını şüphesiz süreci hızlandıracak ve diğer sorunlara da katkıda bulunacaktır. Söz konusu sorunlar arasında akıtım (drenaj)sistemlerinin tıkanmasını, atık yakılmasına bağlı dioksin vb. kirletici madde salımları sayılabilir.

 

Plastik atıklar

Covid-19: plastiksiz de plastikle de!

Covid-19 salgınından önce tek kullanımlık malzemelerin kullanımının azaltılması ve bırakılması sürecine girilmişti. Birçok ülkede plastik poşet kullanımı yasaklanmış ya da paralı hale getirilmişti. Tek kullanımlık plastik tüketimine yönelik yasaklar (Çin, Avrupa Birliği, Kanada ve Afrika’daki birçok ülkede) ve plastik poşet yasakları (ABD’nin çeşitli eyaletlerinde) de plastik talebini önemli ölçüde azaltmıştı. Buna COVID-19 salgınının fosil yakıt ve petrokimya endüstrisi üzerindeki etkileri de eklenince doğal gaz fiyatları o kadar düştü ki, gaz üreticileri nakliye masrafını dahi göze alınması zor bir maliyet unsuru olarak görmeye başlamışlardı.

Bu durumdan kurtulmak için plastik geri kazanımı çok azaltıldı. ABD’de birçok kırma tesisi askıya alındı. Petrokimya endüstrisi, dünyada plastik ürünlere olan talebi hızla artırmaya çalışarak kendini kurtarma çabasına girdi. Plastik yasaklarını gevşetme ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde plastik ambalaj kullanımını yaygınlaştırma çabasına girmişti. Covid-19 bu süreci hızlandırdı. Plastik ambalaj malzemesi kullanımı çok arttı. Azalan plastik poşet kullanımı yeniden artmaya başladı. Gıda perakendecileri bu yaklaşımlarına tüketicinin tek kullanımlık poşetleri tercih etmelerini gerekçe göstermektedir.

Tek kullanımlık malzemelere de eğilim arttı. Ek olarak, evde kalma politikaları nedeniyle birçok tüketici, tek kullanımlık ambalajla teslim edilen paket yiyeceklere yöneldi.

Öte yandan plastik malzemelerde virüsün 72 saat yaşayabileceği görüşü durumu daha karışık hale getirdi. Bir kaynak, yeniden kullanılabilir çanta ve torbaların ABD, New Hampshire, Illinois ve Massachusetts’te yasaklandığını belirtiyor. Cumhuriyetçiler‘in Washington, New York ve New Jersey’de plastik torba yasaklamalarını kaldırmak ya da ertelemek için kulis yaptığı biliniyor.

Tek kullanımlık yüz maskelerinin benzeri görülmemiş sayıda kullanımının bir sonucu olarak, önemli sayıda maske doğal ortamda atıldı ve dünya çapındaki plastik atık yükünü artırdı. Covid-19 salgını sırasında, tıbbi kullanım için plastik talebi bazı ülkelerde önemli ölçüde artmıştır. Maskeler ve eldivenler gibi kişisel koruyucu donanımların (KKD) yanı sıra, plastik kullanımında önemli bir artış, ambalajlama ve tek kullanımlık ürünlerle ilişkilendirilmiştir. Hastanelerdeki ve normal yaşamdaki bu değişiklikler, küresel salgın meydana gelmeden önce bile zaten var olan plastiklerle ilgili çevresel sorunları daha da kötüleştirebilir.

Kesin olan şey, 2015 yılında Science dergisinde yapılan bir çalışmada, 2010 yılında 192 kıyı ülkesinde 275 milyon ton (MT) plastik üretildiğini ve bunun 4,8- 12,7 tonunun okyanusa gittiğinin belirlenmesi. Koronavirüs salgınının bu eğilimi hızlandıracağına kuşku yok.

 

Hastane atıkları

Covid 19’un duyarlı laboratuvar teknikleriyle plastikte, kartonda, çelikte yaşama süreleri ile ilgili değerlendirmeler atık giderimiyle ilgili ölçüt olarak alınmamalıdır. Çok özel ve duyarlı tekniklerle sağlanan üremeler hasta-ederlik ve bulaşıcılık ölçütü olmaz her zaman.

Hastanedeki atıkların tıbbi atık işlemine tabi tutulmasını öneren görüşler vardır. Oysa atık toplama görevlilerinin normal atıkları toplarken uymaları gereken kurallara uymaları yeterlidir. Bu nedenle başlıkta hastane atıkları başlığımım kullanılması daha uygun görülmüştür.

Ancak diğer atıklara olduğu gibi, Covid -19 atıklarının rastgele atılmasının da sakıncaları vardır. Bilgi eksikliği nedeniyle, çoğu insan bunları açık alanlara atmaktadır. Bu çöplerin böylesine gelişigüzel bir şekilde atılması, su yollarında tıkanmaya neden olur ve çevre kirliliğini kötüleştirir. Yüz maskesi ve diğer plastik esaslı koruyucu donanımların çevredeki mikroplastik liflerin potansiyel kaynağı olduğu bildirilmektedir. N-95 maskeleri, koruyucu giysiler, eldivenler ve tıbbi yüz siperlerin yapımında polipropilen kullanılır. uzun süre kalıcı olabilen ve çevreye dioksin gibi kanser-yapar ve zehirli elementler salabilen bir maddedir.

Covid-19’un başlamasından bu yana, plastik bazlı KKD’nin üretimi ve kullanımı dünya çapında artmaktadır. Çin, Şubat 2020’den bu yana günlük tıbbi maske üretimini 14,8 milyona çıkardı. Nu miktar eskiye göre çok daha yüksektir. Kişisel koruyucu donanım (KKD) kullanımının ve değiştirilme sıklığının artışı nedeniyle hastane atıkları artmıştır. ABD’de, yurtiçi düzeyde artan KKD kullanımı nedeniyle çöp miktarının arttığı bildirilmektedir.

Tek kullanımlık eldivenler, cerrahi maskeler ve boş serum torbaları gibi tek kullanımlık tıbbi ürünlere olan büyük talep, bir atık akışı yarattı. COVID-19 hastalarının örnek toplanması, çok sayıda hastanın tanısı, tedavisi ve dezenfeksiyon amacıyla hastanelerden büyük miktarda atık üretilmektedir. Çin’deki Wuhan, salgın sırasında bu özellikteki atık günlük 40 tondan 240 tona çıktı, 29 şehirdeki atık tesisleri tam kapasite çalışır durumda ya da neredeyse atık kabul etmeme sınırındaydı.

Sağlık çalışanları tarafından kullanılan maskeler sterilize edildikten sonra atık giderim alanlarına gönderiliyor ya da yakılıyor. Çinli üreticiler de Şubat ayı sonuna kadar günde 116 milyon maske üretmekte idiler. Halkın bu maskeleri ne kadar sık değiştirdiği ya da ne kadar sürede attığı bilinmiyor. Bu maskelerin özel bir işleme tabi tutulması söz konusu değildir.

Hindistan’ın Ahmedabad şehrinde, sokağa çıkma kısıtlamasının ilk aşamasında hastane atık üretimi 550-600 kg/gün’den yaklaşık 1000 kg/gün’e çıkmıştır.

Bangladeş’in başkenti Dhaka’da COVID-19 nedeniyle günde yaklaşık 206 milyon ton bu tür atık üretiliyor.

Manila, Kuala Lumpur, Hanoi ve Bangkok gibi diğer şehirlerde de benzer artışlar yaşandı ve salgın öncesine göre günde 154-280 milyon ton fazla atık üretildi.

 

Kentsel katı atık

Organik ya da anorganik kentsel atık üretiminin artması hava, su ve toprak kirliliği süreçlerine doğrudan ve dolaylı katkılar yapar.

Tek kullanımlık malzeme kullanımı, ambalaj yükü, plastik poşet kullanımının artması atık hacim ve ağırlığını artırmıştır. Atık toplama, taşıma ve gideriminde ağırlık ve hacim iki ayrı sorun olarak karşımıza çıkar. Kimi laboratuvar sonuçlarına göre virüsün plastikte 72 saat yaşayabileceğinin bildirilmesi, bu nedenle plastik poşetlerin korona taşıyabileceği yönündeki endişeleri artırınca  tüm plastik torba ve benzerlerini tek kullanımlık hale getirmiştir. Bezler konusunda da çelişkili görüşler bulunmaktadır.

Koronavirüs salgını sırasında plastik ambalaj malzemeleri yaygınlık kazandı. Avrupada alışveriş yapanlar daha sağlıklı olduğuna inandıkları için paketlenmiş gıda ürünlerine yapılan harcamalar artıyor . İtalya’da, paketlenmiş mandalina için tüketici harcaması 2019’un aynı dönemine kıyasla 8 Mart’ta sona eren haftada yüzde 111’in üzerine çıktı. Hem de ne gıda ne de gıda ambalajının Covid-19’u geçirebileceğine dair hiçbir kanıt olmamasına rağmen (20).

Küresel salgın nedeniyle, birçok ülkede uygulamaya giren karantina politikaları, eve teslim için çevrimiçi alışveriş talebinde bir artışa neden olmuş ve bu da sonuçta, sevk edilen ambalaj malzemelerinden kaynaklanan evsel atık miktarını artırmıştır. Birçok belediyenin geri dönüşüm merkezlerindeki virüs yayılma korkusu nedeniyle askıya alması yerel atık sorunlarının artmasına neden olmuştur. ABD de Covid-19 yayılımına neden olacağı düşüncesiyle birçok kentte geri dönüşüm kısıtlandı ve %46’lık bir azalma oldu.

ABD atık toplama ve giderim endüstrisinde çalışan 467.000 işçi çalışmakta. Çalışanların risk düzeyi ile ilgili tartışmalar önemli derecede endişe yaratmaktadır. Yerel yönetimlerin çöplerin toplanmaması durumunda ortaya çıkabilecek sorunlarda çaresiz kalma endişeleri vardır.

Atık geri dönüşümü kirliliği önlemenin, enerji tasarrufu sağlamanın ve doğal kaynakları korumanın etkili bir yoludur. Ancak küresel salgın nedeniyle birçok ülke virüs nedenli  enfeksiyonun bulaşmasını azaltmak için atık geri dönüşüm işlemlerini erteledi. Geri kazanım ve geri dönüşümün kesintiye uğraması nedeniyle, tüm dünyada depolanan atık ve çevreye yayılan kirleticiler arttı.

Birleşik Krallık, İtalya ve diğer Avrupa ülkeleri de etkeni taşıyan hemşerilerin atıkları evlerinde ayırmalarını yasakladı. Eğitimli düzeyleri ve çevre bilinci yüksek olan toplumların bireyler olağan durumlarda olan toplum evlerinde geri dönüştürülecek atıkları ayırarak veriyordu. Bu nedenle kolayca geri kazanım ve geri dönüşüme girebilecek maddeler genel atık yükü içinde kaybolmaya başladı.

Geri dönüştürülemez atık miktarları arttı; İhracat düşünce satılamayan ve gönderilemeyen tarım ürünleri organik yükü artırdı. Organik atık üretimi arttı; tarım ve balıkçılık ihracat seviyelerindeki ciddi kesintiler büyük miktarlarda organik atık üretimine yol açmıştır; doğal alanlara turizm faaliyetleri durduğu için, doğal ekosistemlerin bakımı ve izlenmesi geçici olarak durdurulmuştur. Bu durum doğal alanlarda oluşan olumsuzlukların büyümesine neden olmaktadır.

Salgın nedeniyle tedarik ve dağıtım zincirleri yetersiz kaldı. Yanlış değerlendirme ve planlamalar sonucu aşırı üretilen ve evlerde stoklanan yiyeceklerin çoğunun çöpe gittiği ve gideceği düşünülmekte. Yanlış fiyat politikalarının da bu sürece önemli katkı yapacağı ileri sürülüyor.

 

Organik atık

Organik atık terimi daha çok bozulabilir, çürüyebilir, kokuşabilir; saklanması ve taşınması için özel sistemler gerektiren maddeler için kullanılmaktadır. Bu atıkların çürümeye bırakılması nedeniyle, çürüyen ürünlerden kaynaklanan bir sera gazı olan metan (CH4) salımlarının krizde ve krizden sonraki birkaç ayda belirgin bir biçimde artması bekleniyor.

Tarım ve balıkçılık ihracatı seviyelerindeki ciddi kesintiler, büyük miktarlarda organik atık oluşumuna yol açmıştır.

İhracat pazarlarında ithalat kısıtlamalarının ortaya çıkması ve kargo taşımacılığı hizmetlerinin yükünün büyük oranda artması nedeniyle, koronavirüs krizi sevk edilemeyen tarım ve balıkçılık ürün hacminin artmasına neden oldu.

 

Kemirgen istilası

Covid-19 salgınında salgın döneminde kimi kentlerde kemirgen artımının özellikle fare ve sıçan artışı görüldüğü bildirildi. Kemirgenlerin insana yaklaşımının en önemli nedeni yiyecek depoları ve yığıntılarının ulaşılabilir hale gelmesidir. Telis ve plastik çuvallarda bekletilen işlenmemiş yiyecek maddelerine kemirgenler kolayca erişebilirler. Fareler çok küçük deliklerden, neredeyse başlarının geçtiği her delikten geçebilirler.

Tüketimin azalması nedeniyle bozulan yiyecek maddeleri atığa dönüşebilmekte. Toplama hizmetlerinin aksaması nedeniyle mahalle ve sokaklarda bekleme süreleri uzarsa başka sorunlar söz konusu olabilir.

Özel koşullar kent içinde ara biriktirme yerlerinin oluşmasına neden olduysa buralar da kemirgen toplanma ve üreme bölgeleri haline gelebilir. Ara biriktirme yerleri, büyük ve açık “konteyner” denilen daha büyük hacimli biriktirme kapları halk sağlığı açısından istenmeyen yaklaşımlardır.

Ticari alanlarda tersine bir durum da görülebilir. Bu bölgelerdeki yiyecek kaynaklarının ortadan kalkması nedeniyle kemirgenler büyük oranda azalır. Başka bölgelere kayma ya da yiyecek kıtlığı nedeniyle farelerin bir tür doğum kontrolü uygulaması söz konusudur. Süreç bittiğinde yeniden artış süreci olabilir. Kemirgen izleme uygulamaları bu açıdan önemli olabilir. Gelişmiş ülkelerde kemirgen artışında lokanta ve diğer ticari kuruluşların sınırlı süre hizmet sunmalarının ya da kapatılmalarının da büyük etkisi oldu. Bu kuruluş atıklarından yararlanan kemirgenler bu kez yapı-içi kaynakları da arama çabasına girdiler. Normalde insan gözünden uzak olmayı başaran kemirgenler yiyecek rekabeti nedeniyle daha görülebilir hale geldi.

Bu tür artışları engellemenin en önemli uygulama her türlü yiyecek kaynağını kemirgenler için ulaşılabilir olmaktan çıkarmaktır. Bu tip atık birikintilerinin uzaklaştırılmasına öncelik verilmelidir. Çöpler mutlaka ağızları kapatılabilen, kemirilemeyecek malzemeden yapılmış kaplarda tutulmalıdır. Evcil hayvan ve kuş yemleri açığa atılmamalıdır.

Afet zinciri oluşma olasılığına karşı kemirgen kaynaklı hastalıklar ve kemirici pirelerinin yaratabileceği tehlikeler akılda tutulmalıdır.

 

Aile

İnsanlar aileleri ile daha çok zaman geçirdiler. Bu durumun olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılması birçok konuda yol gösterici olacaktır. Sosyal çevre yansımaları bir diğer önemli araştırma boşluğu oluşturmakta.

Kadınlar ev işlerinin artması, yiyecek sağlama ve hazırlama konusunda zorluk çekmeye başladılar. Okul ve kreşleriin kapanması aileye zaman ve ekonomi yükü getirmesinin yanı sıra zihinsel bir stres kaynağı da oluşturdu.

Çocuklara yönelik ekran müsamahası arttı, eğitim nedeniyle gerekli hale geldi. Ergonomi uzmanlarının ısrarla üzerinde durduğu bilgisayar iş istasyonu  ya da insan makine sistemi  gündeme bile gelmedi. Bilgisayarın varlığı-yokluğunun yanı sıra, insan-makine-sandalye standardı da çok büyük önem taşır.

Covid etkilenimli çocukların sağlık gelecekleri araştırılmalı. Bu konuda ciddi bir tıbbi kayıt sistemi oluşturulmalı ve bilimsel araştırmalara veri engeli getirilmemeli. Göz ve kas iskelet sistemi sağlığı açısından on yıllar boyu izleme gereksin,m, vardır. Evlerde kullanılan deterjan, deodorant ve deenfektanlara bağlı  süreğen ce iveğen alerji sorunları önemli boyutlara ulaşabilir.

 

Psikoloji ve risk algısı

Kaos ve Covid-19 salgınının olumsuz etkileri gelecekte felaketlere daha hazırlıklı olma bilinci ve önleme iradesini güçlendirmiş olabilir. Bununla birlikte, zihinlerin ormansızlaşma, çevre yıkımı gibi ekosistem sorunlarından çok salgının daha iveğen sorunlarına odaklanmasıyla da tersi bir etkiye sahip olabilir. Bu konuda yapılması gerkeen önemli araştırmalar ihmal edilmiştir.

 

İşsizlik

Salgın ve işsizlik konusu çok daha ayrıntılı işlenmesi gerektiğinden burada kısaca değinilecektir. Korona önlemlerinin yaygın işten çıkarma ve özlük hakkı kayıplarına neden oldu. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yapılan değerlendirmede Covid-19 krizinin başlamasından beri 25 yaş altı her 6 gençten birinin işsiz kaldığını göstermektedir. Ülkemizde daha önceden süregelen işsizliğin artış süreci ve sonuçları önemli bir gündem konusu olmayı sürdürüyor.

Başta kadınlar olmak üzere hasat sonrası işlerde çalışanlarda işsizlik arttı. Tarım ve balıkçılık ürünleri ihracatı ve dağıtımı düştükçe, üretim seviyeleri düştü ve her iki sektördeki işsizlik seviyelerinin önemli ölçüde artmasına neden oldu.

Bu sektörlerdeki hasat sonrası işleme çalışanlarının çoğu, ailelerinin geçimini sağlayan ya da büyük oranda destekleyen kadınlardır ve özellikle sosyal güvenlik sistemleri zayıf olan gelişmekte olan ülkelerdeki gelir düzeyi düşük kadınlar için aşırı zorluklara neden olmaktadır.

 

Enerji

Kathleen ve arkadaşlarına göre Covid-19 dört farklı enerji egemenliği (energy sovereignty) krizine neden oldu. Enerji egemenliği, kurumsal çıkarlardan çok toplulukların enerji hizmetlerine erişimi karakterize eden kaynaklar, ölçekler ve mülkiyet biçimlerine ilişkin erişimi kontrol etme ve bunlarla ilgili karar verme hakkı olarak tanımlanmaktadır. Birincisi, gerekli hizmet enerjisi eksikliği nedeniyle birçok kişinin temel sağlık hizmetlerine erişimi giren birçok kişi vardır. İkincisi, enerji üretimiyle bağlantılı çevre kirliliğine maruz kalma nedeniyle bazı insanlar Covid-19’a karşı daha savunmasızdır. Üçüncüsü, enerji hizmetleri insan refahı için hayati olmasına karşın bu hizmetlere erişim büyük ölçüde bir ticari ürün olarak düzenlenmiştir. Salgının hızlandırdığı sürekli gelir kaybı, çok kişinin temel enerji hizmetlerine güvenilir erişimi kaybettiği anlamına gelebilir. Dördüncüsü, bu kriz kurumların çıkarlarını ön plana çıkaran karbon-yoğun ve çevreye saldırgan tutumlarının ön plana çıkarmaları, karar alma süreçlerinde süregiden adaletsizlikleri artıran yaklaşımlar için fırsat yaratabilmektedir.

Yine Kathleen ve arkadaşlarının özellikle vurguladığına göre “Bu dört bağlantılı kriz, enerji egemenliğinin adil bir enerji geleceği için neden gerekli olduğunu göstermektedir. Enerji egemenliği, aramızdaki en savunmasızları öldüren adaletsizlikleri şiddetlendirmeden;  gelecekteki şoklara karşı dirençli olma yeteneğine sahip bir Covid-19 sonrası enerji sisteminin tasarımında kritik bir bileşendir”.

Söz konusu enerji egemenliği krizlerinin özellikle dördüncüsünün yarattığı sonuçların yeşil ekonomi yatırımlarının düşmesine neden olacağı açıktır.

Birçok ülkede sokağa çıkma yasağı bireyler arası ilişkinin yanı sıra evler ve diğer binalara erişimle ilgili sorunlar da yarattı. Yeni güneş sistemlerinin kurulması da engellendiğinden kurulumlar 2019 da 100 GW ilen 2020’de 90 GW’a düştü.

Salgın sırasında Hindistan hükümeti olunum yolu hastalıklarına karşı direncinin azalmaması içim, kapıardı hava kirliliğini azaltabilmek amacıyla gereksinimi olanlara milyonlarca gaz tüpü dağıttı.

Covid-19 tüketicilerin faturalarını ödemelerini güçleştirdi. Yeni temiz enerji kurulumları azalsa da kurulmuş olanlardan yararlanılmaya devam edilmekte.

 

Hava Durumu

Avrupa Orta Menzilli Hava Tahminleri Merkezi (ECMWF), küresel salgın nedeniyle uçak uçuşlarında dünya çapında ve ticari havayollarının Uçak Meteorolojik Veri Aktarımı’nı (AMDAR) azalmış olmasının hava tahminlerinin doğruluğunu etkileyebileceğini duyurdu. ECMWF, ticari uçuşlardaki düşüş nedeniyle AMDAR kapsamının % 65 ya da daha fazla azalacağı kanısında olduğunu açıkladı.

 

Sonuç

Covid-19 salgını sırasındaki etkilerden sözgelimi karbon salımındaki düşüş, hastane arıklarındaki artış gibi durumlar geçici olacaktır.

Video konferanslar giderek daha fazla kullanılabilecektir. Bu durum iş yolculuklarının azalmasına yol açabilir. Ancak iş bağlantısının mesai dışına taşması gibi bir sonuca da yol açabilir. Çalışan zamanı istismar edilebilir. Uzaktan çalışma modeli özlük hakkı kaybına yol açan istihdam biçimlerine yol açabilir. Şirket büroları çok küçülebilecek hatta ortadan kalkabilecektir. Ancak işle ilgili yüz yüze etkileşimin eksik olması iş odaklı düşünmeyi zayıflatır. Aidiyet duygusuyla ilgili tartışmalar vardır.

İklim değişikliği için, çevre kirliliği için hangi müdahalelerin etkili olabileceği görüldü. Bu çözüm planlamaları açısından fırsat olarak değerlendirilebilir.

En büyük tehlikelerden biri politikacıların salım artımlarını kalkınma göstergesi olarak yorumlamalarıdır. Bu durumda çevre yıkımını, ekolojik hoyratlığı insanları iş sahibi yapmanın ve kalkınmanın bedeli olarak göstereceklerdir. Bu yolla çevreci tepkilerin oy-veren tepkisine dönüşmesini engellemeye çalışacaklardır. Başarılı olurlarsa kitlesel tepkisizliğe koşut olarak çevresel yıkımın boyutu artacaktır.

Londra merkezli düşünce kuruluşu Carbon Tracker tarafından hazırlanan bir raporda, hükümetler temiz enerji geçişini hızlandırmayı hedeflerken petrol ve gaza olan talep azaldıkça fosil yakıt endüstrisini “nihai düşüşe” itmiş olabileceği sonucuna varıyor. Fosil yakıtlara olan talepteki yıllık % 2’lik düşüşün; petrol, gaz ve kömür şirketlerinin gelecekteki kârlarının tahmini 39 trilyon dolardan 14 trilyon dolara düşmesi demek. Finans kaynaklarına göre ise şu anda dünya çapında yarım trilyon dolardan fazla bir kaynağın yüksek karbonlu endüstrilere aktarılması amaçlanıyor. İngiltere Merkez Bankası Covid Kurumsal Finansman Kurumunun ön açıklamalarına göre, milyarlarca liralık desteğin fosil yakıt şirketlerine aktarılmasının amaçlandığını gösteriyor . Avrupa Merkez Bankası fosil yakıt endüstrilerine 220 milyar Euro ayırmayı planlıyor. Avustralya ile ilgili olarak yapılan bir d değerlendirmede yapılacak bir teşvik programıyla 100 000 den fazla doğrudan iş yaratabileceğini; yenilenebilir enerji ve ihracata ayrılan her 1 milyon doların 4,8 tam zamanlı iş yaratırken, fosil yakıt projelerinde 1,7 tam zamanlı iş yaratabileceğini belirtiyor.

Planlanan teşvik paketinin yenilenebilir enerji geçişlerini hızlandırmak ve enerji direncini artırmak için tasarlanmasının yerinde olacağı belirtilmekte.

Dünya Kaynakları Enstitüsü araştırmacıları, salgın dönemi ve sonrasında toplu taşımanın yanı sıra bisiklet ve yürüyüşe yapılan yatırımları için birçok neden olduğunu belirtiyorlar. Dünya çapında şehirlerde toplu taşıma kullanımı % 50-90 oranında azalarak işletmecilerin büyük gelir kayıplarına yol açmıştır.

Toplu taşımada hijyen uygulamalarının artırılması ve uygun sosyal mesafe önlemleri ile ilgili yatırımlar, bunlardan yararlanmaya yönelik ilişkin halk sağlığı endişelerini giderebilir.

Uluslararası Enerji Ajansı, salgın nedeniyle hükümetlerden gelen desteğin pil ve hidrojen teknolojisinde hızlı büyümeyi tetikleyebileceğini, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltabileceğini ve fosil yakıtların depolama ve dağıtım sorunlarına karşı savunmasızlığını ortaya koyduğunu belirtiyor.

Düşünce kuruluşları, şirketler, ticari kuruluşlar, siyasi kuruluşlar ve araştırma enstitüleri gibi birden fazla kuruluş ve kuruluş koalisyonu, küresel ve ulusal düzeylerde salgından sürdürülebilirlik odaklı sosyoekonomik iyileşme için yatırımlar ve ilgili önlemler için tek taraflı analizler ve öneriler oluşturdu. Bu kuruluşlar arasında Uluslararası Enerji Ajansı, Grantham Enstitüsü – İklim Değişikliği ve Çevre ve Avrupa Komisyonu da var. Bunların hepsinin özellikle gelişmekte olan ülkelerve eleştirel düşünce süzgecinden geçirilmesi gerek.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri mesajında António Guterres, Dünya Ana Günün” mesajında şunları söylemekte.

“Bu Uluslararası Dünya Ana Günü’nde tüm gözler, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sınav olan Covid-19 salgını üzerinde. Hayat kurtarmak, acıyı hafifletmek ve yıkıcı ekonomik ve sosyal sonuçları azaltmak için birlikte çalışmalıyız.

Koronavirüsün etkisi hem acil hem de korkunç. Ancak, başka bir derin acil durum daha var – gezegenin büyüyen çevresel krizi. Biyoçeşitlilik hızla azalıyor. İklim bozulması geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşıyor.

Gezegenimizi hem koronavirüsten hem de iklim bozulmasının varoluşsal tehdidinden korumak için kararlı bir şekilde hareket etmeliyiz. Mevcut kriz, benzeri görülmemiş bir uyandırma çağrısıdır. İyileşmeyi gelecekte işleri doğru yapmak için gerçek bir fırsata dönüştürmeliyiz.

Bu nedenle, toparlanmayı ve önümüzdeki işi şekillendirmek için iklimle ilgili altı eylem öneriyorum.

Birincisi: Korona virüsten kurtulmak için çok fazla para harcadığımız için; temiz, yeşil bir geçişle yeni işler ve iş alanları sağlamalıyız.

İkincisi: Vergi mükelleflerinin parasının işletmeleri kurtarmak için kullanmak yerine, bunun yeşil işler ve sürdürülebilir büyümeye bağlanması gerekir.

Üçüncüsü: Mali ateş gücü griden yeşil ekonomiye geçişi hızlandırmalı ve toplumları ve insanları daha dirençli hale getirmelidir.

Dördüncüsü: Kamu fonları geçmişe değil geleceğe yatırım yapmak için kullanılmalı ve çevreye ve iklime yardımcı olacak sürdürülebilir sektörlere ve projelere akmalıdır. Fosil yakıt sübvansiyonları sona ermeli ve kirletenler kirlettiklerini ödemeye başlamalıdır.

Beşincisi: İklim riskleri ve fırsatları, mali sisteme ve ayrıca kamu politikası oluşturma ve altyapının tüm yönlerine dahil edilmelidir.

Altıncısı: Uluslararası bir topluluk olarak birlikte çalışmalıyız.

Bu altı ilke, birlikte daha iyi olabilmek için önemli bir rehber oluşturmaktadır. Sera gazları, tıpkı virüsler gibi, ulusal sınırlara aldırmaz. Bu Dünya Günü’nde, lütfen hem insanlar hem de gezegen için sağlıklı ve güçlüklerle baş edebilen bir gelecek isteğimde bana katılın.”

 

 

cevresagligi.org’da yayımlanan yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir