Halk sağlıkçı John M.Last şöyle der: “Sağlık ve hastalıkla ilgili değerler bir kuşaktan diğerine sistemli bir biçimde tartışılmaksızın taşınır. Bu değerler sadece bizim değişik hastalık türlerine yakalanma ya da bunlardan ölme şansımızı etkilemekle kalmaz, hasta kişilere karşı yaklaşımlarımızı da etkiler. Tutumlarımızın çoğu tutarsızdır ve bundan ötürü toplumumuzun belirli hastalık türlerini önlemeye yönelik ilerleme sağlama yeteneğini zorlamaktadır.”
Biz zamanlar üniformalı mesleklere ve bazı işlere başvururken vücudunda yara izi olmaması koşulu vardı. Sanırım insan ilişkilerinde bir olumsuzluk nedeni olarak düşünürdü bir takım aklı evveller. Sonra güya biraz yumuşatıldı: “Yazlık üniforma giyildiğinde görünmeyen dövme ve yara izleri polisliğe engel olmaktan çıkarıldı. 4, 5 ve 6. derece kellik ile ilaç kullanımı gerektirmeyen tiroit fonksiyon bozuklukları, teşhis ve tanı için eklem içerisinde yapılan müdahaleler de polisliğe engel olmayacak…” Halk arasında bu gibi hükümler getirmeye meraklı olanlara “Dama çıkıp merdiven çekiyor” derler. Hala adayların sağında, solunda yara izi arama merakımız devam ediyor!
Kimi hastalık tanılar kişide sabıka kaydı gibidir. Sadece kendisinin ki değil. Aile büyüklerinin ki bile tüm aile bireylerini etkilemeye devam ediyor. Hatta bu nedenlerle ya da yara izi nedeniyle kimi mesleklere alınmayanlara kız verilmeyen yöreler var… Eskiden çiçek hastalığına yakalanıp yüzünde iz nedeniyle “çiçek bozuğu” denilenlerin çektiklerini yeni neslin anlaması mümkün değildir. Türk Dl Kurumu sözlüğünde “çopur, işkembe suratlı” deyimleri çiçek hastalığının yol açtığı izlerle bağlantılı olarak açıklanıyor. Neyse ki çiçek hastalığı yeryüzünden kalktı da bu eziyete mahkum edileceklerin ardı kesildi. İsterseniz Reşat Nuri Güntekin’in “Homongolos, Bir Kadın Düşmanı” eserini okuyuverin bir parça empati yapabilmek için.
Sedef hastalığı (psoriasis) olanların yüzme havuzlarına girmesini engellemeye kalkan hükmü yönetmelik taslağından çıkartıncaya kadar az uğraşmamıştım. Sedef hastalığı olanların ne bulaştırıcılığı söz konusudur ne de herhangi bir sağlık sorununa yol açma olasılığı vardır. Tertemizdirler. Oysa pis ayaklarıyla havuza girenlerin yaratabileceği sorunlar olabilir. Çocuklarının sedef hastalığı olan çocuklarla oynamasını yasaklayan büyükler bilirim. Bu yaklaşım sedef hastalığı olan çocuklara da hissettirilir. Oyunlara katılmaya çalıştıklarında sanki suç işlemiş gibi incitildikleri bile olur…
Yakın zamanda otizmli, down sendromlu ve diğer özel öğrenim gereksinimi olan çocuklara gösterilen tepki hepsinin üzerine tuz biber ekti. Üstelik çocuklar incitecek davranışlar da sergilenmiş. Toplum temel sağlık bilgisinden yoksun yetişiyor. Medya popülarizm adına tüm toplumu “estetik cerrah” yapma uğraşı verirken, gerçek sağlık bilgimiz diğer ülkelerin ilkokul çocuklarının düzeyinde bile değil! Peki bütün bunların yanı sıra tüm değerlerimizi de mi yitirdik?
Bunu covid19 izledi. Önce yasaklanma mağdurları, “yaşlılar” köyün maskarası yapılmaya çalışıldı. Bu arada kent büyükleriyle ilgili bazı özendirmeler hemen kaldırılıverdi. Bu gibi ayrıcalıklar geri kalmış ülkeler için bir lükstü aslında. Yapılır yapılmaz pişman olunmuştu. Zaten öteden beri dillendirilmekteydi. “Beleş olduğu için” erkenden yola koyulan yaşlılar trafiği sıkıştıran baş belaları olarak gösteriliyordu.
Daha sonra covid19 damgalaması geldi. Hem de kimler için? Sağlıkçılar için! Nöbet dönüşü asansörlere birer karşılama yazısı asılmıştı: “Sağlıkçıların yük asansörünü ya da arka kapıyı kullanmaları rica ediliyordu”. Zaten başımıza gelenler hep “birileri yüzünden” kışkırtmaları da cabası.
Aslında birilerini şu ya da bu biçimde damgalayıp itip kakmak birilerinin ego tatmin fırsatı. Bunun en yaygın türü “karşı taraf damgalaması”. Bu bırakın kalkmasını azalmasına bile tahammül edilmeyen bir damgalama. Bunlar oy verip seçtiklerimiz ya da aklımızca protesto için sandığa gitmeyip seçtirdiklerimiz. “Kötüleri sandığa gitmeyenler seçtirir” derler.
Durkheim’in “anomi” dediği durumuna itilmiş olabiliriz. Ne olursa olsun insanlarımızı bedensel, ruhsal ve sosyal bakımlardan bu denli hırpalayacak düzeyde alçalmayalım.
cevresagligi.org’da yayımlanan yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir