Çevre “dışımızdaki her şey” olarak tanımlanır. İşlevsel olarak çevre insan üzerindeki dış etkilerin bütünüdür.
Sağlık çevre ile kalıtım arasındaki etkileşimin ürünüdür. İnsanla etkileşim olasılığı olan tüm çevresel etmenler insan ve toplum sağlığı üzerinde etkilidir. İnsanın varlığı diğer canlıların varlığına bağlıdır ve bu acımasızca yaralayıp berelediğimiz gezegenimizin en yaşamsal gerçeğidir.
Çevrenin “dışımızdaki her şey” oluşu sorumluluğumuzu ve duyarlılığımızı artırması gereken bir gerçekken kimilerince çevrenin “dışımızdaki” olarak algılanmasına neden olmuştur. Kimilerine göre bizi çevrelemekte ve etkilemekte oluşuna karşın “biz” değildir. Bu dışlama 17. yüzyılın felsefe geleneğinden doğmuştur. Bu görüş yüzyıllarca endüstrileşen ve modernleşen batı dünyasının maddesel gereksinimlerinin karşılanabilmesi için doğal dünyayı yönetme, tüketme ve yeniden biçimlendirmemize yardımcı olmuştur. Doğayı ehlileştirilip, emrimiz altına alma hakkımız olan bir vahşi öge olarak görmemiz kuşaklarda doğayla savaş halinde olduğumuz gibi bir algı yaratmıştır. İnsanlar yüzyıllarca doğayı “dizginlemekten”, doğaya “hâkim olmaktan”, doğayı “fethetmekten” söz etmiştir. Dünyadaki her şeyin insanın yararına sunulduğu inancı da bunu desteklemiştir.
İnsanın çevresiyle etkileşiminin kökeni insanlık tarihine dayanır. Dolayısıyla insan topluluklarının hastalık örüntüsü de insanlık tarihi boyunca biçimlenmiştir. İnsanoğlu on bin yıllık tarihi boyunca giderek hızlanan bir çevresel ve kültürel değişim göstermiştir. Bütün bu değişimler insan türünün dünyada dağılımı, alet yapması, sosyal bağlılık, tarım, kentleşme, denizcilik ve denizaşma, endüstrileşme tarihiyle ilişkilidir.
Son zamanlarda insanların çevrenin diğer canlı ve cansız ögeleri üzerindeki etkileri onarılamaz, geri döndürülemez ve giderilemez boyutlara ulaşmıştır. Bunun yerel, bölgesel çevredeki etkilerinin giderek küresel baskıya yol açar duruma gelmiştir. Last’a göre “20. yüzyılın sonunda bu olağanüstü teknik ve üreme başarısı varlığımızı sürdürebilmemiz için gereksindiğimiz ekosistemleri tehdit etmektedir”.
Günümüzde nüfus patlaması ve ekonomik etkinlik artımının dünyanın değişik biyofiziksel sistemler üzerindeki birleşik etkisi bu sistemlerin kendilerini yenileme ve onarma kapasitelerini aşmaya başladı. İnsan türü halen karalardaki toplam fotosentezsel üretimin %40’ından sorumludur. Besin üretimi, arazi ve orman alanlarının kazınması, toprakların sömürülmesi, bina, yol yapımı ve doğal yüzeylerin geçirgen olmayan biçimde kaplanması başlıca nedenleri oluşturmaktadır
Giderek sosyoekonomik durumun gibi hastalık örüntülerinde belirleyici olan çevresel rolleri daha büyük oranda ağırlık kazanmaya başlamıştır. Sosyoekonomik zorlanma, insan ve dolayısıyla diğer canlıların ve canlı topluluklarının sağlığı üzerinde çok tehlikeli sonuçlara yol açmaya başlamıştır. Eski çağlarda büyük felaketlere yol açmış olan veba, sıtma, verem vb. hastalıklar yeniden baş kaldırırken; eskiden hastalık yapmayan kimi etkenler tehlikeli salgınlara yol açabilecek nitelikler kazanmışlardır.
Günümüzdeki uluslararası salgınının nereden yayıldığı tartışmaları gerçek nedenleri maskeleme çabasından başka bir şey değildir. Özellikle geri kalmış ülkeler de olmak üzere her türlü salgın ve afet durunu çevre yıkım fırsatı ve bu yıkıma gerekçe olarak kullanılmaktadır. Bu dönemlerde çevreyi korumaya yönelik yargı kararları bile yok sayılmakta, ortaya çıkan tüm sosyal sorunların çözümüne yönelik olduğu aldatmacasıyla yeni saldırılar planlanmaktadır. Yoksulluğun ve işsizliğin çözümü için yüksek tüketime dayanan, enerji yoğun, atık üretici ekonominin sunulması sadece karamizahtır. Birileri “salgında” mal kaçırıyor. Toplum sağlığının derdine düşmüşken bile yakıp yıkıyor ve kirletiyor…
cevresagligi.org’da yayımlanan yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir