Birileri sık sık sık yazıp çiziyor: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”mış. Bu romantik cümle kimi öykü ve romanlarda, şiirlerde, filmlerde özellikle savaş filmlerinin sonunda esasoğlanın yıkıntılara bakarak söylediği sözlerden biri. Kimi afet filmlerinde de rastlanabilir sanırım. Romantik aydınlarımız çok yinelemiştir bu sözü. Kimi zaman bir ajan, bir yarı deli ya da ne bileyim bir bilgeye söyletirler. Son zamanlarda korona ile ilgili olarak çok yinelenir oldu. Sosyal medya tutsağı kalabalıklar yineleyip duruyor bu bir zamanların duygusal iç çekişini. Yeni kuramlar üretmeye kalkanlar bile var, bu sözü bir iniltiye çevirenler de. Hatta bu söze derin felsefi, sosyolojik anlamlar yüklemeye çalışanlar da az değil.
Aslına bakılırsa hiç bir şey eskisi gibi kalmaz. Lajos Egri; sahnelenen bir oyunda kişilerin oyun boyunca değişeceğini söylemiyor mu, hem de seyircilerle birlikte? Ama “salt zamanın geçiyor oluşunun” elini kolunu bağlayıp bekleyenler için her şeyi eskisi gibi olmaktan çıkaracağını hayal etmek bile safdillik olur. Geri kalmışlığın statükosu “eskisi gibi olur” ve pekişerek sürer gider.
Boşuna kandırmayın kendinizi, her şey eskisi gibi olacak… Korona salgını geldi de salt düşünceleri nedeniyle birilerini, kalabalıklara düşman belletme çabasından vaz mı geçildi? İnsanları birbirine kışkırtarak oy rantı sağlamaktan vaz mı geçilecek salgından sonra? Yeniden tasada kıvançta ortak bir toplum mu olacağız, yoksa beğenmediklerimizin dertlerine kulak tıkayacak, çektiği acılar omuz mu silkeceğiz.
Her fırsatta acımasızca yaptığımız çevre yıkımlarının dünyamızı sürüklediği ölümcül süreçlerden duyduğumuz vicdan azabı bizi utandırıp, artık bu kötülüklerden vazgeçmemizi mi sağlayacak?
Yalanı, düzenbazlığı, sahtekarlığı, iftirayı, ayak oyununu siyasi mücadele yöntemi olarak benimseyen hastalıklı ruhlar yaptıklarından utanır mı oldular salgının yıkımını görünce? Dürüst insanlar ücretli tetikçilerin linç eylemlerine karşı korunacak mı? Atamalar, işe yerleştirmeler ehliyete, liyakate, bilgiye göre mi yapılacak; istenmeyenleri elemek için bin türlü düzen kurmaktan vaz mı geçilecek?
Koronadan sonra tüm dünyada “orada yargıçlar var” denilebilecek mi; güç ve mevki sahipleri yasalara uyma zorunluluğunu duyacak, yargıdan çekinecek, adaletin herkes için gerekli olduğunu anlayacaklar mı? Kimse yağmalayamayacak mı kamu kaynaklarını, saçı bitmemiş yetim hakkı yandaşlara peşkeş çekilmeyecek mi?
F.D.Roosevelt’in daha sonraki insan hakları bildirgesiyle ilintilendirilen 6 Ocak 1942 tarihinde ABD Kongre’sinde yaptığı meşhur konuşmada söz ettiği şu meşhur dört temel özgürlük gerçekten geçerli hale mi gelecek koronadan sonra? Ne demişti o konuşmada:
“Güven altına almak istediğimiz gelecek günlerde, dört temel insan özgürlüğü üzerine kurulmuş bir dünya göreceğimizi umuyoruz. Bu özgürlüklerden ilki, “dünyanın her yerinde” konuşma ve ifade özgürlüğüdür. Bu özgürlüklerin ikincisi “dünyanın her yerinde” herkesin Tanrıya kendi bildiğince ibadet edebilme özgürlüğüdür. Bu özgürlüklerin üçüncüsü, ihtiyaç çaresizliğinden kurtulma özgürlüğüdür- ki bu genelgeçer anlatımla, “dünyanın her yerinde”, her ulusa halkı için sağlıklı bir barış ortamını güvence altına alacak bir ekonomik anlayış demektir. Bu özgürlüklerin dördüncüsü, endişesiz yaşama özgürlüğüdür- bu dünyanın herhangi bir yerinde hiçbir devletin herhangi bir komşusuna fiziksel bir saldırı yapabilecek durumda olmamasını sağlayacak biçimde dünya çapında etkin bir silahsızlanma anlamına gelir”
Uluslar diğer uluslar, insanlar başkaları için geçerli saydı mı bu özgürlüklerin tümünü?
Konuşmada söz konusu edilen üçüncü özgürlük “bireysel anlamda bir sonraki öğünü nasıl sağlayacağınız, ailenizi nasıl giydireceğiniz ya da başınızı sokacak bir dam altını nasıl bulacağınız” anlamına gelmektedir. İnsanları ekmek derdine düşürüp, “Viran olası hânede evlad ü ıyal var” dedirterek başka şey düşünemez, düşündüğünü söyleyemez hale getirmeye karşı çıkmaktadır. Bu kula kul eden, köleleştiren ağır yoksulluk durumları bütünüyle ortadan kalkmış mı olacak?
Bundan böyle “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol göstericimiz” bilim ve fen mi olacak? Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramanın gaflet, cehalet ve doğru yoldan sapma olduğunu anlayacak mıyız?
Bir sonraki büyük salgın ya da herhangi bir afet hazırlıksız yakalayamayacak mı “büyük insanlığı”?
Görüyorsunuz ki “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” deyip durmanın alemi yok. Her şey koronadan önce nasılsa, koronada nasıl olmuşsa koronadan sonra da öyle, yani eskisi gibi olacak…
cevresagligi.org’da yayımlanan yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir
Nasreddin Hoca’nın karısına söyledıği gibi: Sen de hem de çok haklısın Ağabey.