Çoğu kişi ve işlerine geldiği için özellikle güç ve yetki sahibi politikacılar sağlığı, “hastalığın olmayışı” olarak tanımlarlar. Sağlık tanımının böyle yapılması onları birçok yükümlülükten kurtarır. Oysa sağlık Dünya Sağlık Örgütü’nün Anayasası’nda “yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden, tam iyilik halidir” diye tanımlanmıştır. “Sosyal yönden tam bir iyilik hâli” için yazılacaklar ciltlere sığmaz. Konuyla ilgili kamuoyu oluşturma olanaklar çok kısıtlıdır, zaten yazılıp çizilip tartışılması da pek hoşlanılmaz. Toplumun sosyal yönden tam bir iyilik hâlinde olmasını sağlayacak çabaların yetersizliği anlaşılırsa yüksek teknoloji tetkiklerinin büyüsüyle göz boyama olanağı kalmayacaktır.
Oysa İnsan Haktan Bildirgesi’nde ve Dünya Sağlık Örgütü’nün Anayasası’nda “Irk, din, politik inanç, ekonomik ve sosyal durum farkı gözetilmeksizin herkesin erişilebilecek en yüksek sağlık düzeyine ulaşması temel haklarından biridir” denmekte, herkesin sağlık hizmetinden eşit olarak yararlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Günümüzde “sağlığın artık hak sayılmaması gerektiğinin” sık sık vurgulanmaya başladığını görüyoruz. Çünkü toplum sağlık hakkını istemeye başlarsa şu anda sağlık hizmet olanakları yönünden birtakım sınıfların oluşturulmasını açıklayabilmek mümkün olmayacaktır. Daha geçenlerde “şu, şu sınıftan olanların hizmet alırken fark ödemeyecekleri” hükme bağlanmadı mı? Diğerlerine allı pullu hastane koridorları ve birkaç ileri teknoloji tetkiki ile eşit oldukları duygusu verirsiniz olur biter. Ondan sonra varsın ateş düştüğü yeri yaksın ve gazete sütunları çaresizlerin feryatları ile dolsun!
Çoğu kişi “her işin başı sağlık” derlerse de sağlık öncelikli konularından değildir. İnsanlar hasta olduklarında, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarında sağlıklarına önem verirler. Sağlıklarını yitirmedikleri, hasta olmadıkları “sağlık” çok geriye düşer. Temel halk sağlığı kitaplarında yazdığı gibi Kanuni Sultan Süleyman çok söylenen “Halk içinde muteber nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dizelerini hasta iken söylemiştir. Hastalık yoksa yiyecek sağlama, barınak bulma, barınağı koruma ve zevkin gerisine düşer sağlık. Zevk alma güdüsü öylesine etkili olabilir ki bırakın sağlam kişileri, kalp hastası olmasına ve zararını bilmesine rağmen sigara içmeye kalkışanlar olabilmektedir. İnsanlar davranışlarını sağlığı geriye iterek ayarlamakta, işlerine engel olmadıkça hastalıklarına çözüm arayışını bile erteleyebilmektedir!
Hastalıkların tedavisinin toplum bireylerini daha fazla etkilemesi doğaldır. İnsan yitirdiğinin değerini anlar ve yeniden kazanma çabasına girer. Bunun için zaman ve para harcar. Sağlığın korunması ile ilgili uygulamalar böyle değildir. Sağlıklarını korumak için çaba harcanan kişiler bunun değerini bilemez ve anlayamaz. Eğitim ve kültür standardı yüksek kişiler dışında çoğunluk sağlığını korumaya yönelik hizmet istemez, böyle bir hizmeti almak için zaman ve para harcamaz.
Çok önemli olmasına karşın kimsenin satın almak istemeyeceği, üstelik güçlü bir örgüt gerektiren koruyucu hekimlik bütün ülkelerde devlet hizmeti olmuştur. Kiminde gerekli bütçe desteği sağlanırken kimilerinde ihmal edilmiş, bu durumdan büyük zarar görenler farkına bile varmamıştır. Koruyucu hekimlik hizmetlerinin anayasası olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun delik deşik edilip işlevsiz bırakılmasına tepki gösterilmemiş olmasının nedeni budur. Toplum nelerden yoksun bırakıldığının farkına bile varmamıştır.
Ekonomik ve politik kaos dönemlerinde halk sağlıkçıların gündemi aralayarak temel sağlık sorunlarını kamuoyuna taşıyabilmeleri neredeyse bütünüyle kısıtlanmıştır. Herhangi bir çıkarları olmamasına karşın, onlara bu olanağı sağlayanlar, büyük bir lütuf yapıyor olmanın ezikliğini de yaşatmak isterler. Ne yazık ki popüler kültür az görülen, toplumu hemen hemen hiç ilgilendirmeyen hastalıkları merak ettiğinden medya da bu konulara ağırlık vermektedir. Oysa bir toplumda en önemli hastalıklar nadir ve tedavisi üst uzmanlık bilgisi ve ileri teknoloji gerektiren hastalılar değil; sık görülen, çok sakat bıraktıran çok öldüren hastalıklardır. Halk sağlığı uzmanlarının çoğunun izlediği medya organlarında bile toplum sağlığı açısından hiçbir önemi olmayan konulara saatler ve sayfalar ayırırken; halk sağlığı ve koruyucu hekimlik konularında bunu esirgemektedirler. Ekran büyüsü ve görünür olma dürtüsü ön plana geçince konunun önemini bildiğinden kuşku duyamayacağımız kimi meslektaşlarımızın bile görmezden gelebilmesi üzücüdür.
İster inanın ister inanmayın: Kız çocukları giderek daha tüylenmekte, erkek çocukların memeleri daha büyümektedir. Ergenlik yaşı tek rakamlı yaşlara kaymış durumdadır. Kırk yıllık bir halk sağlığı hocası olarak buna yol açan nedenlere, tüy dökücü kremler kadar olsun önem verilmesini ve medyada yer ayrılmasını istiyorum. Ve “kendim için istiyorsam namerdim!”
cevresagligi.org’da yayımlanan yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir