Plastikler ekosistemler ve tüm canlılar için büyüyen bir tehdit olmaya devam ediyor. Pandemi birçok açıdan atık sorununu yoğunlaştırdı ve COVID-19 pandemisi ile artan tek kullanımlık malzeme tüketimi plastik ürünlere ilgiyi arttırdı. Tıbbi atıklar pandeminin erken dönemlerinde dünyanın bazı bölgelerinde %300 oranında arttı, kullan/at malzeme atıkları evsel atık miktarı artışında ilk sıralara yükseldi.
Yıllık plastik üretimi 2018 de 359 milyon ton olarak kayıtlara geçmiş durumda, bu miktarın yaklaşık üçte biri tek kullanımlık paketlemede kullanılmış, % 10’dan azı geri dönüştürülmüş. Kalan kısım ise ya çöplüklere gitmiş ya yakılmış ya da nehirler yoluyla denize dökülmüş(yaklaşık 8 milyon ton).
Bu yüksek üretimin “normalde” de yüksek olmasının yanı sıra muhtemelen pandemi döneminde büyük bir artış kayda geçecek. Yapılan bazı çalışmalar, COVID-19 pandemisi döneminde plastik ve özellikle tek kullanımlık ürün kullanımında ciddi artışlar gösteriyor. İngiltere’de Mayıs başında yapılan bir araştırmada katılımcıların % 94’ünün atıklarının arttığı belirlenmişti ve % 93’ü geri dönüşüm atıklarının normalden daha fazla olduğunu bildiriyordu. Fransa’da Covid-19 salgınına bağlı ek maliyetlerin 8,6 milyon Euro olduğu hesaplanmıştı. Diğer yandan özellikle salgın önlemlerinin ve kapanmanın etkisiyle bazı bölgelere genel atık miktarında azalma da söz konusuydu. Milano’da atıklar 2019’un aynı dönemine göre pandeminin erken döneminde %27.5, Barselona’da % 16.6 azalmıştı. Kapanma sonrasındaki açılma dönemine dair henüz net rakamlar yok.
Bu tablo pandemi öncesinde plastik üretiminin 2030’da %40 artmasıyla ilgili beklentilerin de gözden geçirilmesini gerektiriyor. Artış beklentisinin nedenlerinden biri ABD’de kaya gazından plastiğin yapı taşı olan etilen elde edebilmek için gerekli etan gazını ayıran tesislere petrokimya endüstrisinin 2010 yılından bu yana 200 milyar Dolar yatırım yapmış ve 100 milyar Dolar daha da yapacak olması. Dolayısıyla üretimin ucuzlaması. Pandemi ve sonrasındaki gelişmeler bu artışı daha da fazla tetikleyebilir.
Plastikler türlerine göre değişen ve yoğunlaşan birçok olumsuz çevre sorunlarına ve ekolojik etkilenmelere neden oluyor. İnsan sağlığı açısından da ortaya çıkardığı olumsuz etkiler giderek artıyor. Başta Bisphenol A ve fitalatlar olmak üzere plastik kullanımına bağlı alınan kimyasalların neden olduğu sağlık sorunları hakkındaki çalışmalar artıyor.
Mikroplastikler de bu sorun yumağının son dönemde artan önemli başlıklarından biri. Mikroplastik terimi büyüklük üzerinden yapılan bir tanımlamayı içeriyor. Genellikle en çok üzerinde durulan tanımı “5 milimetreden küçük boyuttaki plastik parçacıkları” biçiminde özetleyebiliriz, bu boyutun küçülmesi ile “nanoplastik” olarak da adlandırılıyor. Doğrudan endüstride üretildiği gibi (birincil mikroplastik) daha büyük plastik kalıntıların parçalanması sonucu(ikincil mikroplastik) da ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla bir yandan endüstriyel ürünlerle mikroplastiklerle karşılaşırken diğer yandan günlük yaşamımızda kendi kendimize de mikroplastik üretiyoruz. Mikroplastikler rüzgâr, yağmur suyu, nehir ve göller, drenaj sistemleri ve atık su ile farklı ortamlara taşınabiliyor. Bu plastikler kimyasal yapı olarak çok çeşitli kimyasal gruplara ait olabiliyor. Bu kimyasal gruplar ve plastik türleri arasında polietilen (PE), polipropilen (PP), polistiren (PS), naylon (PA), termoplastik polyester (PET), poli vinil klorür (PVC), selüloz asetat (CA), polisterol polistiren, polietilen terefitalat ve köpüklü polistiren yer alıyor. Genel olarak mikroplastikler iki tür kimyasal içerebiliyor. Biri, plastiklerin üretildiği hammaddeler ve bu üretim sırasında kullanılan katkı maddeleri, diğeri de üretilen plastiğin etraftan emdiği kimyasallar. Katkı maddeleri plastiğin renk, saydamlık ve dayanıklılık özelliklerini vermek için kullanılan kimyasalları içeriyor, çeşitli dolgu maddeleri, antioksidanlar, UV stabilizatörleri, yağlayıcılar, boyalar ve alev geciktiriciler gibi.
Gündelik hayatımızda mikroplastiklerle sıkça karşılaşıyoruz. Çamaşır makinelerinde bir yıkamada 1900’den fazla elyaf oluşuyor ve bu litrede 100 plastik parçacığı demek. Diş macunlarında özellikle kozmetiklerde mikroplastik var. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında atık sulara mikroplastik karışıyor. Kişisel bakım ürünleri (örneğin, diş macunu, yüz temizleyici, yüz ovma, banyo köpüğü ve kozmetiklerin tümü mikroplastik içeriyor, özellikle “sıyırma” işlevi gören ürünlerde bir mikroplastik türü olan plastik bocuklar bulunuyor), kullanımdan sonra toplu olarak büyük miktarda mikroplastik kanalizasyon sistemlerine boşaltabiliyor. Atık sulara ya da sulara karışması farklı etkilenimlerin yolunu açıyor.
Mikroplastiklerin genel olarak oluşturduğu en önemli endişe gıda zincirine karışmasına ilişkin, özellikle de nanoplastiklerin. Çalışmalar, mikroplastiklerin deniz ürünleri, bal, şeker, deniz tuzu, içeceklerde (su, bira gibi) bulunduğunu gösteriyor. ABD’de yapılan bir çalışma gıdalarla yaşa ve cinsiyete bağlı olarak değişen bir şekilde yılda 39.000-52.000 parçacığının alınabildiğini gösteriyor. Gıdalara ek olarak solunum yoluyla alınabileceği düşünüldüğünde bu tahminler 74.000-121.000’e çıkıyor. İçme sularında da mikroplastik içermesi açısından önemli bir maruz kalım kaynağı. Bazı çalışmalar, içme suyu kaynağı olan su kaynaklarında, litrede 1000 partiküle kadar mikroplastik tespit edilebildiğini gösteriyor.
Solunum yolu mikroplastiklerin diğer bir vücuda giriş yolu. Özellikle ofis ortamlarında havaya karışarak solunması üzerine durulan bir başlık. Mikroplastiklerin atmosfer yoluyla taşındığına ilişkin bazı çalışmalar, belili boyuların altındaki mikroplastiklerin atmosferik taşıma yoluyla uzak yerleşim alanlarına ulaşabileceğini ve etkileyebileceğini, 95 km’ye kadar bir mesafede atmosferde taşınabildiğini gösteriyor.
Vücuda alınan mikroplastiklerin etkisi kesin olarak ortaya konabilmiş değil. Ancak başta DSÖ olmak üzere yayımlanan raporlar bu konuda ciddi endişelere işaret ediyor. Yapılan çalışmalarda mikroplastiklerin deride, solunum sisteminde, sinir sisteminde, sindirim sisteminde, böbrek ve karaciğerde tespit edilebildiği ve plasentayı geçebildiği gösterilmiş durumda. Araştırmalar arttıkça daha fazla etki ortaya konulabilir. Potansiyel sağlık sorunları, çevreden veya plastik üretim sürecinde kullanılan katkı maddelerinden kaynaklanan zararlı kimyasalların toksisitesiyle ilişkili.Bu toksisitenin mikroplastiğin boyutuna, kullanılan kimyasallara ve doza bağlı olduğu üzerinde duruluyor.
Pandeminin plastik kullanımını arttırmasıyla oluşabilecek mikroplastik maruz kalımına etkilerini önümüzdeki yıllarda muhtemelen tartışacağız. Bu açıdan pandeminin halk sağlığı açısından etkilerini çok boyutlu düşünmemiz gerekiyor.
Kaynaklar
https://blogs.cdc.gov/niosh-science-blog/2020/02/19/microplastics/
https://www.theguardian.com/environment/2020/jan/02/year-plastic-pollution-clean-beaches-seas
https://www.acrplus.org/en/municipal-waste-management-covid-19#italy
https://www.nature.com/articles/s41561-019-0335-5
https://www.nature.com/articles/s41598-020-61146-4
https://www.nature.com/articles/s41598-020-61146-4
Cox KD ve ark. Human Consumption of Microplastics Environ. Sci. Technol. 2019, 53, 12, 7068–7074
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7068600/pdf/ijerph-17-01212.pdf
https://www.who.int/water_sanitation_health/publications/information-sheet190822.pdf?ua=1
Karbalaei S. ve ark. Occurrence, sources, human health impacts and mitigation 6 of microplastic pollution. Environmental Science and Pollution Research https://link.springer.com/article/10.1007/s11356-018-3508-7
Smith M. ve ark. Microplastics in Seafood and the Implications for Human Health Current Environmental Health Reports (2018) 5:375–386
cevresagligi.org’da yayımlanan yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir